Pek
az medeniyet, Endülüs’ün ürettiği bilim ve fen kadar yüksek,
harmanladığı sanat ve düşünce kadar derin, maruz kaldığı vahşet kadar da
acı son ile anılabilir.
Orada dimağları mest ü hayran bırakan zarif anlayışlar kalpleri melul u mahzun eden acılarla sona erdirilmiş, insanlık adeta bilgi ve zarafetten intikam alan kaba siyasete kurban edilmiştir. Endülüs deyince nedense gözümün önüne zevk-i selim adlı nazeninin narin boynunu paslı ve kör bir balta ile kesmeye çalışan vahşi ortaçağ adamları gelir ve onların karşısında İbn Cübeyr’i hatırlarım mesela.
İbn Cübeyr’i size nasıl anlatayım, bilmiyorum. Ama evvela bir hatıramdan bahsedeyim: Yıllarca önceydi; üç boyutlu sinema teknolojisi henüz sinema salonlarına taşmamış, Avatar çekilmemişti. Madrid’de planatoryuma benzeyen özel bir sinema salonunda üç boyutlu bir film seyretmiş ve büyülenmiştim.
İki kişinin Endülüs’ten yola çıkıp Haremeyn’e seyahatini anlatıyordu. Maalesef, İbn Cübeyr adını ilk o vakit duydum. İbn Battuta adıyla birlikte. İtiraf edeyim ki o gün kendimden utandım.
Müslüman bir seyyahın daha on dördüncü yüzyılda kaleme aldığı bir seyahat kitabı Müslüman bir ülkede değil de Hıristiyan bir ülkede üç boyutlu olarak belgesel-sinemaya aktarılıyor ve özel salonlarda izleyici kuyruk oluyor, üstelik de o filmde İbn Cübeyr gibi bir seyyahın ikiyüz sene evvel bu seyahati çok daha ihtişamlı şekilde gerçekleştirdiği söyleniyordu.
O gün gördüklerimin ihtişamı, salondan çıktığımda, anlatılanın daha da büyük ve güzel olduğunu telkin edip durdu kalbime. İbn Cübeyr’in o seyahatini yeniden gerçekleştirmek nasıl bir hayal idi bilmiyorum, fakat yıllar sonra o hayale ait bir kitap geçti elime: Endülüs’ten Kutsal Topraklara (İsmail Güler, Selenge Yayınları, 284 s. 2003, İstanbul).
Düşünün bir kez, zaman henüz XII. yüzyıl ve Anadolu’dasınız. Değişik sınırlar, farklı milletler, tarihin evrilmeye başladığı zamanlar ve nihayet mistik coğrafya. Türk kavimlerinin yaşayışlarını, Haçlı seferlerinin güzergahı, şövalyeler, soğuknefesler, abdallar vs. vs. Od romanını yazarken bozkırı anlamamı sağlayan satırlar, İbn Cübeyr’e ait idi.
İbn Cübeyr kâtip bir babanın oğludur ve Mâlikî fıkhına dayalı dinî bir eğitim almış ve kâtip olarak saraya hizmet etmeye başlamış, bu arada zamanının din dışı konularıyla ilgilenmiş, şiirler yazmıştır. Rivayet olunur ki Gırnata emiri Ebû Saîd Osman’ın kâtibi iken onun tarafından şarap içmeye zorlanmış. İçmiş de. Gel gelelim daha sonra bunu içi kaldırmamış ve istemeyerek yaptığı bu işin pişmanlığıyla kendini yiyip bitirmiş. Nihayet her mevki ve makamı terk etmeyi göze alarak kendini Allah’a affettirmek için hacca doğrulmuştur. Ama bu öyle sıradan bir hacılık değil, her adımı ilim ile geçmelidir. Yani Mısır, Hicaz ve Irak’taki ulemâ ile görüşüp ilim tahsil etmelidir.
Zaman ayarcıları 1 Şubat 1183 diyorlar. İbn Cübeyr hacca gitmek üzere Granada’dan yola çıkıyor, Septe ve İskenderiye üzerinden Kahire’ye, oradan yukarı Nil vadisi yoluyla Kus’a, çöle vurup Kızıl Deniz yoluyla Cidde’ye, ardından da Mekke’ye. Kutsal şehir ve Kâbe. Onikinci asrın Müslümanları ve tenha tavaf zamanları… Ve ver elini peygamber şehri, Medine.
8 ay burada gül kokusu teneffüs ettikten sonra bir kervana katılır ve sırasıyla Bağdat Musul, Kuzey Suriye, Halep, Şam ve Kudüs’e geçer. Selahaddin Eyyubi ve Haçlı seferleri zamanıdır. Burada dünya yeniden kurulmaktadır ve işte bu yüzden olup bitenlere şahitliği de, bize aktarması da çok önemlidir. Sonra geri dönmeye niyet eder İbn Cübeyr ve sıkıntılı bir yolculuktan sonra iki sene nihayetinde Mesina yoluyla Granada’ya ulaşır.
Ortaçağ İslam edebiyatının en önemli örneklerinden sayılan İbn Cübeyr seyahatnamesi (Rıhle) bir tür günlük gibi kaydedilmiş olup tarihî, sosyolojik ve folklorik açılardan önem arz eder.
İbn Cübeyr, uğradığı yerlerin insanlarını, abideleri, yapıları, sosyal hayatı, örf ve geleneği denizdeki gemileri, denizcileri, liman ve gümrükleri, uğradığı yerlerin idarecilerini, şehirlerin genel tasvirini, güzergâhlar üzerindeki tarihî ve arkeolojik eserleri, iklimleri, konaklama yerleri arasındaki mesafeleri, halkın sosyal yaşantıları ve iktisadî durumlarını objektif bir gözlemci dikkatiyle anlatır.
Abbasi halifeliğinin çöküş dönemlerine rastlayan bu seyahatname İslam dünyasının halini de ortaya koymak bakımından fevkalade önemlidir. Arap edebiyatının seçkin örnekleri arasında sayılan İbn Cübeyr’in seyahatnâmesi kendi türünde yazılan birçok seyahatnâmeye öncülük etmiştir.
Başta İbn Battûta olmak üzere pek çok seyyah onun üslûbundan etkilenmiş, anlattıklarını yer yer iktibas etmişlerdir.
Rıhle çeşitli dillere tercüme edilmiş olup batı dünyasında hakkında pek çok yayın yapılmıştır. Bizim kültürümüz ise onu yeni yeni keşfedecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder