Popüler Yayınlar

29 Mart 2013 Cuma

HAYAT BİR GÜN, O DA BUGÜN!


1 Mart 2013


- İSTANBUL

Şimdinin enerjisini, henüz gerçekleşmemiş şeyler için harcamamıza yol açan ‘gelecek kaygısı’, gittikçe yaygınlaşıyor. Peki, bu kaygıya neler sebep oluyor? Fazlası imanımız ve yaşadığımız andan neler götürüyor?

İslâmiyet, samimi olarak yaşandığında omuzlardan yükleri alıyor. Ancak kimi zaman, inanmanın bize sunduğu bu ayrıcalıkları elimizin tersiyle iterek gereksiz sıkıntılar yaşamayı tercih ediyoruz.

Geleceğe dair aşırı kaygı beslemek de bunlardan biri. ‘Zihnimizi, gelecekte karşılaşabileceğimiz kötü ihtimallerle gereğinden fazla meşgul etmek’ şeklinde tanımlayabileceğimiz bu problem, dinin gereklerinden olan tevekküle de ters düşüyor.

Hepimiz geleceğin getirecekleri ve götüreceklerine dair az-çok kaygı beslesek de ölçüyü belirlemede hassas olmak önem taşıyor.

Gelecek kaygısı; kişinin geleceğini güvence altına alma konusunda fazlaca düşünmesi, bunu kontrol etmeye çabalaması ve ileride birçok olumsuz olayın başına gelebileceği düşüncesiyle bundan endişe duyması anlamına geliyor.

Özünde bir tevekkül problemi

Din Psikolojisi alanında çalışmalar yapan Doç. Dr. Murat Yıldız, belirli seviyede gelecek kaygısı taşımanın normal, hatta hayatı anlamlı kılmak ve sorumluluk sahibi olmak adına yararlı sayılabileceğini söylüyor.

Ancak kişinin, hayatındaki her şeyi kontrol edebileceği gibi bir düşünceyle gelecek üzerine çokça kafa yormasının son derece yanlış olduğunu dile getiriyor.

Dünyaya verilen değer arttıkça gelecek kaygısının da aynı oranda arttığını ifade eden Yıldız, bu kaygının temelinde insan hayatının ve kâinatın yüce bir varlık tarafından kontrol edildiğinin unutulması ve O’nun izni olmadan hiçbir şeyin olmayacağı fikrinin göz ardı edilmesi olduğunu anlatıyor.

Birey, sırtını dayayacağı, güvenebileceği her şeye gücü yeten yüce bir varlığa inanmadığı takdirde, ileride olabilecek her şeyi kendisi kontrol etmeye çalışacak, fakat bunun hiç kolay olmadığını anlayınca gelecek kaygısı yaşayacaktır.” diyen Yıldız, gelecek kaygısının, sağlıklı bir tevekkül inancı olmayan bireylerde daha fazla ortaya çıktığını da söylüyor.

Bu problemin çözümü ise sufîlerin de söylediği gibi şimdi ve burada, anın çocuğu olmaktan geçiyor. Yani geleceğe ertelemeden ve geçmişe sığınmadan, burada ve şimdi, sorumluluk bilincini de göz ardı etmeyecek biçimde yaşamak gerekiyor.

De ki: Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim sahibimizdir. Ve inananlar yalnızca Allah’a dayanıp güvensin.” (Tevbe Sûresi, 51) ayetini ve “Eğer siz Allâh’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları hâlde akşam doymuş olarak döner.” (Tirmizî, Zühd, 33) hadisinde, Allah’a güvenmenin gerekliliğine vurgu yapılırken, bir diğer hadiste de sağlıklı bir tevekkül için kişinin evvela elinden geleni yapması gerektiğine dikkat çekilir: “Deveni bağla sonra tevekkül et.” (Tirmizî, Kıyamet, 60)

Hayra engel olmasın

Geleceğe dair kaygıların başında, sağlığın yanı sıra maddi endişeler geliyor. Gelecekte geçinemeyeceğinden endişe duymak, çeşitli sevaplara engel teşkil ettiği gibi insanlara rızkı verenin Allah olduğunu da unutmamıza neden oluyor.

Kur’an-ı Kerim’de insanın gelecekte fakir olma korkusuyla, imkânları olsa bile parasını harcamaktan, ihtiyacı olanlara vermekten kaçınmalarıyla ilgili şu âyetler yer alıyor:

Şeytan, sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayasızlığı emreder. Allah ise size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vadediyor. Allah’ın lütfu boldur,  O her şeyi bilendir.” (Bakara Sûresi, 268).

Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat Sûresi, 58)

Rızkı Allah’ın katında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz O’na döndürüleceksiniz.” (Ankebut Sûresi, 17)

Bunun dışında yaşlılık, hastalık, ölüm gibi düşünceler, dinden uzak yaşayan insanlarda geleceğe dair daha ciddi endişelere sebep oluyor. Tevekkül sahibi kişilerse her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu bilerek, başına gelenlere hayır gözüyle bakabiliyor.

‘Mükemmellik dayatmasının da payı var’

Geçmişe takılı kalmak depresyona, geleceğe gereğinden fazla zihin yormak ise kaygıya neden oluyor. Dolayısıyla 45-50 yaş üzeri kişilerde daha sık görülen bir rahatsızlık olan depresyon, gençlerde ve genç nüfusun fazla olduğu ülkelerde yerini gelecek endişesine bırakıyor.

Psikolog Nergis Hamilton, ülkemizde özellikle medyanın, geleceğe dair endişenin artmasında dikkate değer bir rol oynadığı görüşünde.

Dizi, reklam ve magazin programlarıyla insanların karşısına rol model olarak çıkarılan karakterlerin mükemmel gibi gösterildiğini ve bu durumun da izleyenler, özellikle gençler üzerinde gelecekte zengin ve başarılı olamazlarsa dünyanın sonu gelecekmiş gibi bir endişeye yol açtığını söylüyor.

Ayrıca toplumda oldukça yaygın olan kafa karışıklığının da endişeleri tetiklediğini anlatan psikolog, “Kaygı, bir şeyi iyi bilmemekten kaynaklanıyor. Mesela hangi dine mensup olursa olsun, o dinin gereklerini kafasında oturtmuş kişi gelecek kaygısı taşımaz. Dünyada niye var olduğundan emindir. Ama ben sokakta İslamiyet’le problemleri olduğu açıkça belli olan çok kimseye rastlayabiliyorum.” diyor.

Toplumumuzda aileye biçilen rolün çok katı olduğuna da dikkat çeken Hamilton, “Toplum tarafından mükemmel anne, mükemmel baba, mükemmel evlat olmaya zorlanıyoruz. Hayatta sadece yeteri kadar iyi vardır, mükemmel yoktur. Tek mükemmel şey Tanrı düşüncesidir. Peygamberlerin bile hataları vardır. Onun dışında her şeyin noksan olduğunu kabullenmemiz gerek.” ifadelerini kullanıyor.

Ekonomik düzenin, gelecek endişesini besleyen bir diğer etken olduğunu söyleyen psikolog, “Kredi kartıyla alışveriş yaptığınızda bir yılda ödeyebileceğiniz bir ürün alıyorsunuz. Bu görünürde iyi bir şey olsa da o eşyayı almanız, sizin önünüzdeki bir yıl için endişe duymanıza neden oluyor.” diyor.

Onlar da ‘anı yaşa’ diyor

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Yirmi Birinci Söz’de “Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise senin elinde senet yok ki, ona maliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü bulunduğun gün bil. ... Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese yeni bir âlemin kapısıdır.” diyerek hayatlarımızdaki tek değerli zamanın içinde bulunduğumuz an olduğunu söyler.

Üstad’la farklı asırları fakat aynı düşünceleri paylaşan Mevlânâ da aynı görüşü şu dizelerle dile getirmiştir:

Düne dair ne varsa
Dünde kaldı cancağızım
Bugün yeni bir gün
Yeni şeyler söylemek lazım.

Elbette bu durum geçmişten dersler çıkarma ya da gelecek için plan ve projeler geliştirmeye engel teşkil etmiyor.

Ancak diğer taraftan, hayatını en verimli şekilde geçiren kimselerin, dününe hayıflanan ya da yarınların hayalleriyle avunanlar değil, elindeki sermayeyi yani bugünü değerlendirebilenler olduğunu görmek gerekiyor.

 http://www.zaman.com.tr/cuma_hayat-bir-gun-o-da-bugun_2059610.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder