Popüler Yayınlar

17 Mart 2013 Pazar

CEMİL MERİÇ VE OKUMAK

İLHAN AYGÜN
Genç nesillerin tanıması, tanışması, okuması gereken isimlerin başında Cemil Meriç gelir. Doğumunun 96. Yıldönümünde hayatını eserleriyle sürdüren bu aydınımıza vefa borcumuzu yerine getirelim.

12 Aralık 1916'da Hatay Reyhanlı'da doğdu. Hatay Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Öğrenimini tamamlayamadan Hatay'a döndü. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.

Onu birçok yazardan, aydından ve düşünürden farklı kılan unsur hem Batı hem de Doğu kültürüne olan vukufiyetidir. Bu iki dünyadan aldığı özlerden yeni bir fikir dünyası inşa etmiştir. Bir de özellikle üzerinde durulması gereken bir nokta daha var.

Meriç bu kültür okumalarından sonra kendi kültürüne yabancılaşmamış, Tanzimat sanatçılarının, Servet-i Fünuncuların düştüğü hataya düşmemiştir.

Cemil Meriç 38 yaşında iken gözlerini kaybetti. Gözlerini kaybetti ancak çalışma azmini kaybetmedi. O dönemden itibaren de çalışmalarını sürdürdü. Kızı ve öğrencileri kendisine çalışmalarında yardımcı oldular, kalem oldular, ışık oldular.

Kendisi gibi ben de edebiyat okudum. Üniversitede iken Ahmet Gülşen hocamız onunla ilgili bir önemli noktayı paylaşmıştı. Anlatıldığına göre Meriç gözlerinde azıcık fer kalınca, bu da görmesi için yeterli gelmeyince sandalyesini lambanın altına getirir, üzerine çıkar, kitabı lambaya yaklaştırır okumaya çalışırmış.

Bu bile beni ona yaklaştırmaya yetmişti. Ne de olsa ben de bir kitap kurdu sayılırdım. Bana da annem
- Yeter, gözlerin bozulacak diye az kızmadı.

Cemil Meriç’in yeri hep kütüphane oldu. Sığınağı da mevzisi de kütüphanesiydi. Argoya, arenaya, ateş hattına, politikaya, kamussuzluğa buradan direndi. Gözlerinin feri dindiğinde başkalarının şulelerinden tutunarak yoluna devam etti.

Onun için ‘Dergi hür tefekkürün kalesi’ydi. Namık kemal fikir özgürlüğünü de kast ederek yıllar önce şöyle haykırmıştı:

Ne mümkün zulm ile bîdad ile imha-yı hürriyet
Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten

Kemal, insanın düşünmesinin önüne geçilmeden ondaki özgürlük fikrinin önüne geçilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Meriç de fikir özgürlüğü adına dergilerin kale işlevi gördüğünü söylemek istiyordu.

‘Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır.’ Yazar da okur da aynı Mehlika’ya gönül kaptırmış âşıklardır. Onları buluşturan ve birbiriyle konuşturan, satırlar arasında dolaşan aynı sevgiliden başkası değildir.

Bu sevgili bazen Juliette olur, bazen Leyla olur bazen bir dava olur bazen bir ideal. Tüm zamanların zorbaları aslında yazdırmanın önüne değil de okunmanın önüne geçmek için mücadele vermişlerdir. Okurla yazar arasındaki mülakatı engellemeye…

Meriç için mukaddes bir nesne de sözlüklerdir. Bunu ifade adına ‘Kamus bir milletin namusudur.’ der. Millet ne yapıp edip diline, sözlüğüne sahip çıkmalı. Onu başka ulusların tasallutundan, güdümünden muhafaza etmelidir. Sokakları temiz tutmalı ki kamuslara da sahip çıkılmış olsun.

Kitap, istikbale yollanan mektup, smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür…’ Yazarlar mesajlarını çağlara ve ötesine kitaplarla gönderir.

Onların mektupları budur. ‘Bu Ülke’yi açın orada Meriç’in kalp atışlarını, heyecanlarını, korkularını, ümitlerini sevinçlerini bulacaksınız. Nesiller boyu sürecek, kalacak fikirler… o halde şu görüşte ona katılmanın vaktidir:

’Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.

Yunus sözün gücünü ne güzel, ne ince ve ne kadar erken tespit etmişti: Söz ola kese savaşı/Söz ola bitire başı
Derimizi güneş ısıtır, içimizi sözler.

Yüreğimiz soğuk almışsa onu ince sözlerden başka ne giderebilir.  Ayrılık, hüzün, ölüm, yalnızlık virajlarında tesellici olarak sözlerden başka ne çıkar karşımıza? Kararan ufkumuza kim doğar sözden başka? Sözü yine ona bırakalım:

‘Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti.’

 http://www.marasmanset.com/index.php?option=com_content&view=article&id=9554:ceml-merc-ve-okumak-&catid=142:ilhan-ayguel&Itemid=296                internet sayfasından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder