Ehad
kelimesi sözlükte “bir, tek ve yekta olmak” anlamına gelen ehad ve
vahid kelimesi Arapça’da sayı olarak biri ifade etmektedir. Kur’ân-ı
Kerimde türevleri ile beraber 85 defa geçer. Sayı olarak biri ifade
etmesi için kullanıldığı gibi (Yusuf, 12:4) “herhangi birini belirtmek
için de kullanışmıştır. (Hâkka, 69:47)
Yine Kur’ân-ı Kerimde Allah’ın
birliğini anlatmak için “Allah Ehaddir” (İhlas, 112:1) ayetinde
geçmektedir.
Vâhid kelimesi ise Kur’ân-ı Kerimde 36 ayette geçmektedir. Allah’ın isim
ve sıfatı olarak “Sizin ilâhınız bir tek ilahtır” (Bakara, 2:163)
ayetinde geçmektedir.
Aynı manada (Nahl, 16:22; Maide, 5:73; Sâffât,
37:4) ayetlerinde geçmektedir. “Kahredici tek ve yekta olan Allah”
(Zümer, 39:4; Sâd, 38:65; Ra’d, 13:16) ayetinde
“Hüvellahü’l-Vâhidü’l-Kahhar” kelimeleri ile geçmektedir.
Ehad ve Vâhid
kelimesi sözlük anlamı aynı olsa da Kur’an dilinde ve din dilinde terim
olarak farklı manaları ifade ederler. Bu nedenle peygamberimiz (sav)
“Esma-i Hüsnâ’yı saydığı hadisinde “Ehad ve Vâhid” isimlerine ayrı ayrı
yer vermiştir. (İbn-i Mâce, Dua, 10, 11)
Ehad ismi, yüce Allah’ın “Ehadiyetini” Vahid ismi yüce Allah’ın
“Vahidiyetini” ifade etmektedir. Ehadiyet yüce Allah'ın esma ve
sıfatının cüz’iyyattaki tecelliyatını ve tasarrufunu, vâhidiyet ise
külliyattaki tecelli ve tasarrufunu ifade eder.
Güneşin ışığı, ısısı ve
yedi renginin kar taneciklerinin her birinde ve her parlak şeyde görünen
yansıması ve parlaması ehadiyete, deniz yüzündeki parlamasını da
vâhidiyete misal olabilir. Yüce Allah'ın emir ve iradesinin hava
unusuruna hükmetmesi vahidiyetin, her bir hava zerresine hükmetmesi de
ehadiyetin gereğidir. Misalleri çoğaltmak mümkünüdür.
Yüce Allah'ın kâinatın bütününü ihata eden tüm varlıklarda ve eşyada bir
anda ve birden hükmetmesi, tasarrufu ve esma ve sıfatın tecellisi
vahidiyetin, aynı anda bütün kâinatın en cüz’i, en küçük biriminde de
aynı şekilde irade ve kudretinin, esma ve sıfatının tecellisi de
ehadiyetin gereğidir. Her iki cihette de şirke ve bir başkasının
iştirakine imkân olmamasını ifade eder.
Yüce Allah'ın arşa istivasını ifade eden kâinatın bütününe hükmetmesi
vahidiyetin, arşın küçük bir numunesi olan her bir insanın kalbine
hükmetmesi ise ehadiyetinin gereğidir. Kalpten arşa, zerreden kâinatın
tümüne kadar hiçbir şeyde şirke ve iştirake yer olmaması ehadiyet ve
vahidiyetin gereğidir.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu konuya şu şekilde açıklık ve netlik
getirmiştir. “Vahidiyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine
bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise her şeyde Hâlik-ı Külli
Şey’in ekser esması tecelli ediyor demektir.” (Mektubat, 2004, s. 396)
Bu hususu çok mükemmel bir şekilde açıklayan Bediüzzaman izahlarına
şöyle devam eder: “Şu kâinatta, şu görünen tasarrufat ve ef'âl ile
hükmeden Sâni-i Kadîrin kudretine nispeten, en büyük küll, en küçük cüz
kadar kolay gelir. Efradca kesretli bir küllînin icadı, bir tek cüz'înin
icadı kadar suhuletlidir.
Ve en âdi bir cüz'îde, en yüksek bir kıymet-i
san'at gösterilebilir. Şu hakikatin sırr-ı hikmeti üç menbadan çıkar:
Evvelâ: İmdad-ı vâhidiyetten. Saniyen: Yüsr-ü vahdetten. Salisen:
Tecellî-i ehadiyetten.
İmdad-ı Vahidiyet: Her şey birine ait olsa, başkasının müdahalesi
olmadığı için bir şeyi arkasına bütün her şeyi yığabilir. Böylece bütün
eşya bir şey gibi kolayca idare edilebilir. Bunun için bir ülkede bir
padişah bulunur ve her şey padişahın iradesine baktığı için bir tek
neferin imdadına bir orduyu gönderebilir.
Bir nefer de bütün ordunun
gücünü ve padişahın iradesini arkasına aldığı için bir ordu kadar iş
görebilir. Devlet namına der her işi yapabilir. Padişah de çıkardığı bir
ferman ve kanun ile bütün ülkeyi bir köy gibi idare edebilir.
Aynen
bunun gibi yüce Allah şeriki olmadığı ve her şey emrine amade olduğu
için bir çiçeği yaratmak için bütün kâinatı o çiçeğin imdadına gönderir
ve bir baharı bir çiçek kolaylığında icat edebilir. Vahdet, yani birlik
olmazsa ne bir baharı ne de bir çiçeği yaratamaz. Zira bir çiçek bütün
eşya ve kâinat ile alakadardır. Her şeye gücü yetmeyen ve bütün eşyaya
sahip olmayan bir tek şeyi yapamaz.
Yüsr-ü Vahdet: Birlik usulü ile bir merkezden, bir elden, bir kanun ile
yapılan işler gayet derecede kolay yapılır. Çeşitli merkezlere ve farklı
ellere dağıtılsa o iş o derece zor olur. Bir ordunun idaresi bir
kumandana verilse bir nefer gibi kolay idare edilirken, bir neferin
idaresi birçok kumandana havale edilse o nefer hiçbir şey yapamaz.
Bir
ordunun silahları ve elbiseleri ve levazımatı bir fabrikadan bir
merkezden verilse bir orduyu teçhiz etmek bir nefer gibi kolay olurken,
bir neferin ihtiyaçları birçok fabrikalara havale edilse bir neferin
teçhizi bir ordu kadar müşkül ve zor olur. Yüce Allah'ın şeriki olmadığı
ve her şeyi bir merkezden bir emirle ve ilim, irade ve kudreti ile
idare ve icat ettiği için bütün kâinatı bir tek nefer gibi kolayca icat
ve idare eder.
Tecelli-i Ehadiyet: Yüce Allah cisim ve cismanî olmadığı için zaman ve
mekân onu kayıt altına alamaz. Kevn ve mekân onun şuhuduna ve huzuruna
müdahale edemez. Sebepler ve vasıtalar ona engel olamaz.
Teveccühüne ve
her şeyi bir anda görmesine, bütün ihtiyaçları bir anda işitmesine ve
her yerde ilim, irade ve kudreti ile bir anda bulunmasına hiçbir şey
engel olamaz. Bunun için bir işi diğer bir işine mani olamaz. Her işi
bir iş gibi kolay yapar.
Bir çekirdekte bir ağacı ve neslini
yerleştirdiği gibi, bir insan hücresinde de bütün insanlık neslini
yerleştirir ve zamanı gelince ortaya çıkarır. Bütün kâinatı bir tek
varlık gibi kolayca idare eder. Nasıl ki nuraniyet sırrı ile güneş bir
zerreye verdiği tecelliyi aynı anda bütün varlıklara verir ve bir işi
diğerine mani olmadığı gibi, bir zerreye verdiği ışık ile bütün
zerrelere verdiği ışık arasında hiçbir zorlama ve farklılık olmaz.
Biri
ile tümü arasında fark yoktur. Yüce Allah da nur ve nurani olan bütün
esma ve sıfatı ile her yerde hazır ve her şeye nazır olarak bütün esması
ile her yerde tecelli eder ve bütün eşyayı bir tel şey gibi idare eder.
Aynı anda her yerde birden bütün işleri bizzat kendisi yapar, bir iş
diğerine mani olmaz. Her şeyi külfetsiz kolayca bir anda yapabilir.
İşte ehadiyet ve vahidiyet tecellisinden dolayıdır ki bütün mevcudat bir
tek Sânie verildiği vakit, bütün mevcudat bir tek mevcut gibi kolayca
idare edilir. Her bir mevcut sanatça bütün mevcudat kadar değerli olur.
(Mektubat, 2004, s.414–420)
Ehadiyet itibariyle her bir mevcut, her bir eser bütün eserleri ve
varlıkları müessir-i hakiki olan Allah’a verir. Her bir fiil-i icâdi,
yani yaratılan şey bütün ef’âli ve eşyayı failine ve yaratanına mal
eder. Bir sineğe hayat veren bütün sineklere ve sinekle alakalı olan her
şeye ve yeryüzüne hayat veren zat olabilir.
Çünkü hepsi anı kanuna
bağlıdır. Kanunu kim koymuş ise o kanuna tabi olan tüm varlıkları
yaratan ve kanuna tabi kılan da o olmak gerektir. Çünkü kanun bir
silsiledir, ef’âl onun ile bağlıdır.
Hem kâinatta tecelli eden her bir isim, bütün isimleri kendi
müsemmasına, yani ismin sahibine istinat eder ve onun unvanları olduğunu
ispat eder. Çünkü kâinatta tecelli eden isimler güneşin yedi rengi ve
birbiri içine giren daireler gibi birbiri içine giriyor, birbirine
yardım ediyor ve birbirinin eserini tamamlıyor.
Mesela, hayat verici
“Muhyî” ismi bir şeye tecelli ettiği vakit “Hakîm” ismi tecelli ederek
yuvasını güzel bir şekilde tanzim eder. Aynı anda “Kerim” ismi tecelli
ederek hayat yuvasını güzelce tezyin eder. Aynı anda “Rahim” ismi
tecelli ederek onu şefkatle terbiye eder ve “Rezzak” ismi tecelli ederek
o hayatın devamı için gerekli olan iaşesini ve maddi-manevi erzakını
verir.
“Demek “Muhyî” kime ait ise “Hakîm, Kerîm, Rahîm ve Rezzak” da odur.
Demek her bir isim, her bir fiil, her bir eser öyle bir eser, öyle bir
bürhân-ı vahdaniyettir ki, kâinatın sahifelerinde ve asırların
satırlarında yazılan ve mevcudat denilen bütün kelimâtı, kâtibinin
nakş-ı kalemi olduğuna delalet eden birer mühr-ü vahdaniyet birer
hatem-i ehadiyettir.” (Mektubat, 558–559)
Vahidiyet, birlik ve teklik anlamındaki “Ehad” kelimesinden türemiştir.
Sayı olarak bir anlamına gelir. Allah hakkında ise ulûhiyetinde,
saltanatında ve fiillerinde “Allah’ın şeriki olmamasını” ifade eder.
Allah için sayı bakımından bir denemez. Ancak şeriki olmamasın
bakımından “ehad” ve “vahid” denir. Sayı bakımından bir, diğer sayıları
da hatıra getirdiği için sayı olarak düşünülmemesi gerekir.
Ehadiyet her şeyin bizzat yanında birlik tecellisi olup en küçük bir
atom ve bir canlının Allah’ın eseri ve sanatı olduğunu ifade etmekte ve
en küçük bir varlık ve o varlığa ait olan hareketin dahi bir Allah’ın
eseri ve fiili olduğunu ifade eder. Vahidiyet ise o ferdin içinde
bulunduğu nevin ve o fert ile alakalı bütün varlıkların da Allah’ın
sanatı ve eseri olmasını ifade etmektedir.
Bir insan olarak benim yaratıcım olan Allah bizzat beni ve bana ait olan
her şeyin yaratıcıdır ve bizzat yanımda bütün esma ve sıfatı ile hazır
olup beni idare eder, isteklerime cevap verir, ihtiyaçlarımı karşılar,
irade ettiğim fiillerimi yaratır. Bu “Ehadiyetin” tecellisidir. Aynı
şekilde benim nevim olan bütün insanlığın da yaratıcısı, ihtiyaçlarını
karşılaması ihtiyaçlarına cevap vermesi ve irade ettiği fiillerini
yaratması “Vahidiyet” tecellisidir.
Yüce Allah “Ehadiyetin” tecellisi olarak bana hiçbir varlığa benzemeyen
bir sima verdiği gibi benim nevim olan Hz. Âdem (as) zamanından kıyamete
kadar gelmiş ve gelecek olan bütün insanlara da aynı şekilde hiçbirine
benzemeyen bir sima vermesi “Vahidiyetin” tecellisidir. Bütün insanları
aynı suret ve şekilde yaratan yüce Allah onların içinde bana azay-ı
esasiyede bütün insanlara benzemekle beraber, hiçbirine benzemeyen
istidat, kabiliyet, aza ve suret vermesi “Vahidiyet içinde Ehadiyetin
tecellisi”dir.
Aynı şekilde bir papatyanın yaratıcısı olan Allah “Ehad” olduğu gibi,
bütün yeryüzünde bulunan papatyaları yaratması ve ihtiyaçlarını
karşılaması ciheti ile “Vahid”dir. Fertlerde görünen esma ve sıfatın
tecellisi Ehadiyetin, nevilerde ve umum varlıklarda görünen esma ve
sıfat tecellisi de vahdaniyeti ifade etmektedir.
Bu cihette Ehadiyet ve
Vahidiyet bütün varlıkları ve bütün esma ve sıfatı ihata etmiş olan
ilâhi bir hakikattir. Güneşin bir varlığa ışığını vermesi ehadiyete,
bütün varlığa aynı şekilde ışığını vermesi ise vahdaniyete misal
olabilir.
Yüce Allah’ın mahlûkatı ile birebir ilgilenmesi ve alaka göstermesi
ehadiyetinin, aynı şekilde bütün mahlûkat ile aynı anda aynı şekilde
ilgilenmesi, hiçbirini unutmayarak rızık vermesi, sıhhat ve şifa vermesi
vahidiyetin gereğidir. Yüce Allah ahirette de ehadiyetin gereği olarak
her bir insan ile konuşarak ona dünyadaki yaptıkları ile ilgisi sorguya
çekecektir. Aynı şekilde vahidiyetin gereği olarak bütün insanlığı
hesaba çekecektir.
Vahdaniyet ise ehadiyet ve vahidiyetin tecellisi ile ortaya çıkan ilâhî
bir hakikattir. Yüce Allah'ın şeriksiz rububiyetini ve muinsiz
ulûhiyetini ifade etmektedir.
http://www.delinetciler.net/forum/din-hakkinda-hersey/153322-ehadiyet-ve-vahidiyet.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder