Popüler Yayınlar

29 Mart 2013 Cuma

KEŞKE

Nazan Bekiroğlu

Şu günlerde içinde bir cümle dönüp duruyor senin.

Mümkün olsa da geri dönsem, diyorsun.

Peki ama nereye?

Hayatının en huzurlu bildiğin, büyük hataları henüz yapmadığın bir vaktine. Durgun bir denizin kıyısındaki o servi ağaçlarının altına meselâ. Kurumuş iğne yaprakların yaz sonu kokusuna. Mavi mine çiçeklerinin buğusunda mest, papatyalı bir toprakta kapandığın o secdeye. Gülü ne yapacağını henüz bilmediğin, en nihayetinde bir güle dönüşülebileceğini akıl ettiğin o bahara. Boynunda inci bir kolye, başının üzerinde yıldızların döndüğü o mutluluk zamanına. Henüz cennetten kovulmamış, ilk günaha bulaşmamış, yasak meyveye uzanmamış.

Haklısın. Keşke. Hem biliyor olmalısın bu, sadece senin değil bir yaşamışlığı yaşanmışlığı olan her insanın dileği. Hiç olmazsa, ömrü boyunca bir kez olsun keşke demişlerin.

Mümkün olsa da geri dönsek. O yol ayrımlarına. Bir adım atsak kendimizi uçurumun dibinde bulacağımız o keskin dönemeçlere. Uçurumun uçurum olduğunu henüz görmediğimiz, şeytanı melek, yangını bereket zannettiğimiz o zamanların başına. Bizi alıp da selâmetle götürecek kervanın, bağlarını sıkı sıkıya bağladığımız bugünkü değil de, yarınki olduğunu seçebileceğimiz bir uzgörü devranına. Keşke.

Bugünden baktığımızda hata olarak gördüğümüz seçimleri geri dönebilsek yine yapar mıydık? Zamanın, bir cürüm olduğunu ayan beyan gösterdiği yollara sapar mıydık? Buna ihtimal vermiyorsun sen. Çünkü bugünkü tecrübelerle döneceğiz ya o zamanlara. Bilmek haliyle, bilmek anına.

Geri dönebilseydin? Bin bir türlü ihtimalin mümkünü yeni yol ayrımlarında bulacaktın kendini. Bambaşka yollara sapacaktın. Hiçbirinin yaşanmışlığı tecrübe edilmiş değil. Ve ki değişen bir şey olmayacaktı ihtimal. Bizim için şimdi bütünüyle meçhul o yola saptıktan sonra ve kendimizi bir yirmi yıl sonrasında bulduğumuzda bu kez yeniden keşke demeyecek miydik? İçimizde, sapmadığımız yolun acısı. Denenmemiş yolun özlemiyle, keşke diyecektik, keşke öbür yola sapsaydık.

Demem o ki geri dönmek, diyorsun. Kirliliği giderek tescillenen bir dünyada, altında durduğun incir ağacı yeniden yaprak verse. Tamam, keşke. Ama her yol, sapılmamış olanın hatırasını kazıyor ruha. Matriks’in sonu yok hâsılı. Bu dünya böyle bir yer işte. Hangi yola sapsak aklımızın diğerinde kalması kaçınılmaz. Seçilen her yol seçilmeyene ilişkin bir feda ediş içermek mecburiyetinde.

Her insan kendine güven kadar sermayesi olsun ister. Ancak kendi dışında cereyan eden büyük bir iradenin varlığına teslim olmak insanı çıldırmanın eşiğinden geri çekebilecek yegâne kuvvet. Ne gelirse gökten geliyor, diyebilmek. Yaşamın bize sunduğu en büyük ödül bu. Kader işte.

Tutunulabilecek tek ünlem, keşke’lerden çıkarabileceğimiz tek ders, iyi ki. Sen ki ömrü keşke’lerle dolu birisin. İyi ki dediğin her şey o keşke’lerden ders çıkarmak olmasaydı, şükür bu kadarını başarabilmeseydin, geri dönmeyi bu kadar kuvvetle ister miydin?

İsteme!

Belki her şey bir şey içindir. Bunca yaşanmışlık bir tek yaşamak içindir.

Bunu, yaşamamış olanlar bilmez.

Yaşadıklarının altında ezilmeyenler, sonra o ezilmişliği açık kalplilikle itiraf etmeyenler. Bir duvarın üzerinde gölge üstüne gölge büyütmeyenler.

Ne çizdi ne boyadıysa, ne sildi ne yazdıysa yine de içte tam boşalmayan bir yerin kaldığını ve onun da ne kadar dolsa da dolmayan bir yerle aynı anlama geldiğini fark etmeyenler. Dünya yorgunluğunu tadıp da “Ne yapalım, bu dünyadan nasibimiz demek ki bu kadarmış” diyemeyenler. Elması elmas keser, taşı yine taş parlatır, bilmeyenler.

http://www.zaman.com.tr/nazan-bekiroglu/keske_2068985.html
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder