Popüler Yayınlar

31 Mart 2013 Pazar

KANLI ÇUKUR - RAHMETLİ MUHSİN YAZICIOĞLU NUN VEFATI

Enkaz bölgesine ilk gün birileri geldi

 KÖKSAL AKPINAR
KÖKSAL AKPINAR
31 Mart 2013



Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının üzerinden tam 4 yıl geçti.  Olayın kaza mı suikast mı olduğu tartışmaları hâlâ sürüyor. 

Yaptığı haberlerle yaşananlara ışık tutan gazeteci Köksal Akpınar, bugüne kadar edindiği bilgi ve belgelere dayanan tespitlerini ‘Kanlı Çukur’ isimli kitapta topladı.

Bugüne kadar duyduklarımızdan farklı olarak Muhsin Yazıcıoğlu olayına dair Kanlı Çukur’da ne anlatıyorsunuz?

29 Mart 2009’da BBP’nin miting toplantısından baş-layıp helikopterin kiralanma süreci, uçuş güzergâhları ve düştükten sonraki dönemi, aslında altı günlük süreci anlatmaya çalışıyorum. Ayrıca olayın soruşturma safhasında yaşanan bilgi kirlilikleri de kitapta yer alıyor. Kısacası olayla ilgili fotoğraf çekiyor, kaza mı, suikast mı sorusuna cevap arıyorum. Hatta cevabı veriyorum da.


Kaza mı, suikast mı?

Kesinlikle suikast.

Olayın üzerinden 4 yıl geçti. Hâlâ net bir tablo çizilmemesinin sebebi ne?

Böyle bir soruşturmada elbette ki kısa sürede sonuç almak mümkün değil. 6 kişi hayatını kaybetmiş. Dosya Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcılığı’ndaydı. 22 aydır özel yetkili savcılık bakıyor. Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) şüphelerinden sonra özel yetkili cumhuriyet savcılığı devreye girdi. Bu önemli. Eğer böyle olmasaydı, olayın bir suikast olmadığı sonucu çıkarılırdı. İşte o zaman davanın üstü kolaylıkla kapatılırdı.


Dosya üzerinde iyi bir aşama kat edildiğini mi söylüyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti’ndeki faili meçhul cinayetlerin arasında Yazıcıoğlu soruşturması çok iyi bir yerde duruyor.

DDK kazayı ‘şüpheli’ buldu. Sonrası için ne yapıldı?

DDK, soruşturma kurulu değil. Sadece araştırma yapar. Çok önemli kuruluşların bazı yetkililerini bu olayla ilgili Ankara’ya çağırmış olmasına rağmen kimsenin gitmediği biliniyor. Yani bir yaptırım söz konusu değil. DDK, çok önemli tespitlere imza attı. Hızlı hareket edildi ve dosya erken bile teslim edildi. Çünkü arada Dink dosyası vardı. Yazıcıoğlu soruşturması DDK’nın bu tarz davalara ileride bakması adına da kırılma oldu.

Bu suikast uluslararası bir operasyon

Bu olayı araştırmaya nasıl başladınız?

Tesadüfen olayın içine girdim. Daha sonra biriyle tanıştım ve o isim beni dosyanın içine çekti. Dosyaları okuyunca kendimi çalışmanın içinde buldum. 5 bin sayfa yazışma ve DDK’nın raporunu defalarca okudum. Kaza kırım ekibinin raporunu da aynı şekilde... Bir dünya ifade tutanağıyla içli dışlı oldum. Bu olaya suikast diyorsam, bugüne kadar edindiğim bilgiler, gördüğüm belgeler doğrultusunda diyorum.

Suikast demenizin herhangi bir karşılığı var mı?

Sokaktaki vatandaş da suikast diyebilir. Ancak bunun hukuki bir karşılığı yok. Bu durumda benim değil, hukukun kanaat getirmesi önemli. Ama karşı tezini savunanlar varsa karşıma çıkıp kaza olduğunu ispatlamak zorunda.
Sizi olayın suikast olduğuna inandıran en etkili şey nedir?

Cihazların çalınmış olması. Onun dışında İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri İsmail Güneş’in 7 kez 112 Acil Servis ile telefonda görüşmüş olması. En uzun konuşması 20 dakika. 112, telefon konuşmasını bile bile uzun tutuyor. Çünkü diğer hattan bir an önce yer tespit çalışması yapılabilsin diye emniyetle görüşülüyor. Fakat biz daha sonra İsmail Güneş’in telefonundan yer tespit çalışması yapılmadığını öğreniyoruz.

Kitapta bunun gibi birçok şüphenin olduğunu yazıyorsunuz. Bu durumda olayın hâlâ aydınlatılamıyor olma sebebi ne?

Bu dosyada 16 aydır gizlilik kararı var. Soruşturmayı yürüten Malatya Cumhuriyet Savcılığı’nın eline ne gibi bulgular, ihbar mektupları geldi biz bilmiyoruz, ki burası çok önemli. Savcılık eğer bunun bir kaza olduğunu düşünseydi zaten dosyayı çok rahat bir şekilde kapatırdı.

Sizin kanaatiniz ne?

Tablo çok net. Olayın uluslararası bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Eldeki bulgu ve belgeler de bu yönde. Bu dosyayı yakından takip eden bir gazeteci olarak bunu söyleyebilirim.

Bu kadar iddialı konuşamanızın dayanağı nedir?  

Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Avrupa’daki en yakın dostlarından birinin ki kendisi Alman istihbaratıyla çalışan biri, ifade tutanaklarına dayanarak söylüyorum. Onun ifadelerine göre olayın arkasında iki tane ülke var. Bir insanın bu kadar şeyi senaryolaştırması mümkün değil. Kaldı ki tespitleri bizi bu kanaate yönlendiriyor. Kitapta daha detaylı yer alıyor.

Bu dosyanın aydınlanacağına inanıyor musunuz?

İnancım tam. Bu kadar mesafe kat edilmişken bundan sonra kapanması mümkün değil.

Ses kayıtları, belgeler, tutanaklar… Her birini gördüğünüzde ne hissediyordunuz?

Açıkçası İsmail Güneş’in ses kayıtları her dinleyişimde beni çok etkiler. Yayınlamadıklarım da var. Mücadelesi, çırpınışı… İsmail Güneş’in orada fiilen ölüme itildiğini düşünüyorum. Güneş, koltuğu kendine kızak yaparak 600 metreden aşağı tek başına inmedi. Yani enkaz bölgesine ilk gün birileri geldi ve ona da müdahale edildi.

Basına yansıması çok farklı oldu ama…

Basının acayip bir şekilde yönlendirildiği aşikâr. Mesela basına İsmail Güneş’in çenesinin kırık olduğu söylenmedi. Bulunduğunda, otopsi yapıldıktan sonra, kaburgası ve bacağı kırık bilgileri verildi. AA, DHA ve Cihan Haber ajansları verilen bilgi doğrultusunda haber geçti. 2 sene sonra İsmail Güneş’in çenesi kırık bilgisini öğreniyoruz. Bu bilgi o zaman verilseydi üstüne gidilebilirdi. Bence Türkiye Gazeteciler Cemiyeti öldürülen gazeteciler arasına 62. olarak İsmail Güneş’i de eklemeli. Cebinde sadece 7,5 TL ile bir parti başkanını takip eden gazeteci arkadaşımıza en azından bu çok görülmemeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder