“EHAD; ALLAH (CC) EHADDIR. Yani
birdir, tekdir yegânedir, birliği ve tekliği eserleriyle bilinen, birliğine
varlıklar tarafından şahitlik edilen, eşi ve benzeri olmayan dengi ve benzeri
olmayan VAHİD-İ EHADDİR” (1) “
GİRİŞ BÖLÜMÜ
GENEL OLARAK
EHAD ( EHADİYET)
Teknik tanım
ve tarifler yaparak yazıya başlamak hem konuyu toplayıp özet yapması, dikkat
yoğunlaşması sağlaması, hem de gelenekten olduğu için bu yolu seçme lüzumu
hissettim ve böyle başladım.
“EHAD;
ALLAH (CC) EHADDIR. Yani birdir, tekdir yegânedir, birliği ve tekliği
eserleriyle bilinen, birliğine varlıklar tarafından şahitlik edilen, eşi ve
benzeri olmayan dengi ve benzeri olmayan VAHİD-İ EHADDİR” (1)
“İkinci bir
tarife göre ise; İsim sıfat
ve belirlemelerden hiçbiri söz konusu olmaksızın, bunların varlıkları
kesinlikle dikkate alınmaksızın İlâhi Zata Tek, yegâne anlamında EHAD
denilmiştir” (2)
“EHADİYET
ise, O’nun bu eşsizliğini ifade eden bir sıfattır. Daha mükemmeli tasavvur
edilemeyen birlik, Ezelî ve Ebedî Tekliktir.” (3)
Allah’ın
(CC) birliğini VAHDET terimiyle tarif eden âlimler, Vahdetin bir yönünü EHAD,
öbür yönüne VAHİD derler. Dolayısıyla Vahdet, Ehadiyetle Vahidiyet arasında
yer alır. Önce Ehadiyet sonra Vahidiyet gelir. Ancak her üçü de ezelî ve ebedî
olduğundan, buradaki öncelik, sonralık zamanla ilgili değil aklî ve
itibaridir... (4)
Ehadiyet
veya Vahidiyet olarak ifade edilen Allah’ın birliği, sayı olarak ikinin yarısı
anlamına gelen bir cinsinden, yani sayısal anlamda bir demek değildir. Çünkü
sayı ancak O’nun yarattığı mahlûku ve mülkü için geçerlidir. Onun için İmam-ı
Azam, Fıkh- ı Ekber’inde; “O’nun birliği, sayı yönünden değil, eşi
benzeri olmaması yönünden bir demektir” şeklinde ifade etmiştir.
“ Bütün
tefsirlerde sayı bakımından bir demek olmadığına dikkat çekilmiştir. O ancak Hu
zamiri ile ifade edilir. O ancak O’dur.
Şûrâ sûresi
11. ayette de “LEYSE KE MİSLİHİ ŞEYÜN” (Hiçbir şekilde benzeri olmayan veya
O’nun gibisi yoktur) buyrulmuştur.” (5)
“Ehad
ve Vahid’in her biri Ezeliyet ve Ebediyet manâsını ihtiva etmekle birlikte,
bazı âlimler Ehadî ezeliyet, Vahidî de ebediyet manâsına tahsis etmişlerdir.”
(6)
“Ehad Allah’ın zatı bakımından, Vahid ise sıfatları bakımından bir olduğunu
gösterir. Çünkü Ehad, zat için düşünülebilecek adedi ve terkibi, cismiyet
özelliklerini nefyetmek suretiyle Allah’ın birliğini ifade eder.”
“Vahid ise
O’nun zatına ait sıfatların gerçekte çokluğu gerektirmediğini, O’nun
sıfatlarıyla birlikte tek ve yegâne olduğunu ifade eder.” (7)
“Cenab-ı
Hakkın, Vahid-i Ehad sıfatı, Zât-ı Sifatların ilkidir. Diğer sıfatlardan önce
doğrudan doğruya Zatının sıfatlarıdır”. (8)
“Ehadiyet,
gerçek aşkın müteal, eşsiz ve birliğini ifade etmektedir. Bu şekilde mutlak bir
tenzihe ulaşabilmek için Allah’ı müsbet (subuti) sıfatlardan çok, menfi (selbi)
sıfatlarla nitelemek gerekir… Çünkü müspet sıfatlar bir anlamda tarif ve tahdit
ifade eder. Selbi sıfatlarda ise böyle bir şey söz konusu değildir. Bu bakımdan
mutlak bir tenzihe ulaşmak selbi sıfatlarla mümkün olmaktadır.” (9)
“İleri
seviyedeki îman mertebesindekiler, O’na mutlak sıfatı dahi vermezler. Çünkü
O’na mutlak demek, O’nu mutlaklık kaydı altına almak demektir. Hâlbuki O
mutlaklık dâhil olmak üzere, her türlü kayıttan münezzeh ve mukaddestir.
Aslında bu mertebe karşısında en doğru şey susmaktır.” (10)
“Allah’a
yemin ederim ki, gerek bu dünyada, gerekse ahirette, yani ihata ve kemal
yoluyla Allah’ı Allah’tan başkası bilmez. Allah Mahiyetten münezzehtir. O
Ehaddir ve kemiyetten münezzehtir. O Sameddir ve keyfiyetten beridir. O
doğurmamıştır, bilakis O Mübdidir. Doğrulmamıştır, bilakis O Kadimdir. Hiçbir
şey, Zât, sıfat ve ef’al itibariyle Allah’ın dengi olamaz…” (11)
NİÇİN
RİSALE-İ NUR FARKLI BİR ESER?
Konumuzla
ilgili birçok eser okudum. Çok farklı bakış açılarına rastladım. Bazı tarif,
şerh ve izahlar ise Çok ilmi ve akademik dil ile yazıldığından benim sorularıma
tam cevap vermiyordu.
Mesela bu
esmanın en dar ve geniş dairedeki tecellilerini merak ediyordum. Bu ve diğer
esma-i ilâhi ile bir kul olarak hiçbir zaman kopmaması gereken bağımı nasıl
sağlayabilirdim? İtikadî ve ameli hayatımıza yansımaları, tesirleri ve
düşebileceğimiz bu konudaki hata ve vartalarımız neler olabilirdi ve nasıl
kurtulabilirdim?
İşte tam bu sırada Risale-i Nur Külliyatı imdadımıza yetişiyor. O yüksek
hakikatleri bizim yanımıza getirip, yaramıza merhem oluyor. Şimdi bu konudaki
tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
VE
SIRR-I EHADİYET:
1-Zerrenin sükûnunda
ve hareketindeki tevhid tecellilerine,
2-İnsanın
yüzünden arz simasına, oradan da kâinat simasındaki Ehadiyet
tecellilerine,
3-İsm-i
Âzamdan, hayatın bir nokta-i mihrakiyesi olmasına,
4-Ukde-i
hayatiye denilen çekirdeğin ağaç üzerinde tasarruf ve işleyişinden,
5-Ruhun
beden üzerindeki hâkimiyetine,
6-Musibetler
ve belâlar içindeki insanın imdadına yetişilmesinden, ubudiyetle gaibane ve
hazırane muhatabiyet makamlarına,
7-Görmek ve
görünmek sırlarına,
8-Akrabiyet
sırrının inkişafından, Miraç ile çıkılan yolculukta, Kelamullah’a ve
Rüyetullah’a mazhariyet hakikatlerine,
9- Ehadiyet
dairesinin kesret dairesinin müntehası olmasından, bütün Esma-i Hüsnayı içine
almasına,
10-Güneşin
arz ve âlemine tecelli ve intişarıyla, ehadiyet ve vahidiyet hakikatlerine
modellik etmesinden, zamandan ve mekândan münezzeh olan Cenab-ı Hakkın bütün
kâinata olan hâkimiyet ve tecellilerine varıncaya kadar bütün hakikatli
sırlarlar,
11- İki
dünyamızı nurlandıran derin manâlar Sırr-ı Ehadiyetle formüle edilerek şerh ve
izah edilmiştir. (12)
Ehadiyet tecellisi ve sırrı bütün kâinatta
tecelli etmekle beraber, insanda bu tecelli ve tezahür en azam mertebededir.
Çünkü bu kâinatın en önemli yaratılış maksadı da insandır.
Tezahür-ü
Rubibiyete karşı insanın vazife-i asliyesi, ubudiyet-i külliye-i
insaniyedir.(Şualar-966, 970, 898) Madem merkezde insan var, hilâfet-i
Kübra vazifesi ona verilmiş, o zaman bu Kâinat Halikı’nın mevcudat içinde en
çok nazar-ı dikkatini çeken insanla
daha farklı ve daha yoğun ve de daha özel bir muamelatı ve tecelliyatı
olmalıdır ve de vardır.
Kâinata denk
bir tezahür ve tecellilere, nokta-i mihrakiye olan insanda, kulluk ve ubudiyet
âyinesinde ne kadar bu isim ve sıfatlara mazhariyet kesbederse, kurbiyete belki
de akrebiyetin inkişafına nail olabilirse daha bu dünyada iken bile, miraç
merdiveniyle O’na ulaşıp sırr-ı Ehadiyet ile Kelâmına ve Rüyetine mazhar
olabilir ve olmuşlardır da.
Risale-i
Nur’da, özellikle Sözler, Mektubat, Lemalar ve Mesnevi-i Nuriye gibi eserlerde
bu hakikatlere yer verilmiştir.
Meselâ,
celal ve haşmet noktasında vahidiyet göründüğü gibi (afakî tecelli)
cemal ve rahmet noktasında dahi, o derece sanat-ı camia içinde, hadsiz enva-i
nimeti anlayacak, kabul edecek, isteyecek, cihazat ve aletler(insanda) vardır
ki, bütün kâinata tecelli eden bütün esmanın cilvesine mazhardır. Adeta bir
nokta-i mihrakiye hükmünde, bütün esma-i hüsnayı birden mahiyetinin âyinesinde
gösterir ve onunla Ehadiyet-i ilâhiyeyi ilân eder.(Mektubat-455,
Mesnevi-1325-1353)
Cenab-ı Hak
bu âlemin nizam ve intizamı noktasında Hakîm ve Alîm isimleri muktezasınca
“İsim ve sıfatlarının iki nevi tecelliyatı var. Biri vahidiyet ve vesait
perdesi altında ve bir Kanun-i umumi suretinde tasarrufatıdır. İkincisi, Ehadiyet
sırrıyla perdesiz doğrudan doğruya hususi bir teveccühle tasarrufatıdır.
Ehadiyet
sırrıyla doğrudan doğruya olan ihsanı ve icadı ve kibriyası ve vesait ve
esbabın mezahiriyle görünen, asar-ı ihsanından icad ve kibriyasından daha
büyük, daha güzel, daha yüksektir.(Sözler-282)
İşte bu
sırr-ı Ehadiyet diğer varlıklar içinde çok önemli olmakla beraber, halife-i
arz ve emanet-i Kübra ile tavzif edilen insan için çok daha önemlidir.
Meselâ,
celal ve kahhar isimlerinin tecellisi olan belâ ve musibetler gibi, umumi
âdetullah kanunlarının icraat ve işleyişine sırr-ı Ehadiyet o musibete
düşen efradın feryatlarına ve beliyyelerine giriftar olan eşhasın
istiğaselerine yetişir. Onların imdadına koşar. İşte buradaki feryatlara cevap
verme ve imdada koşma, Vahidiyet tecellisi değil, perdesiz vasıtasız,
doğrudan doğruya hususi bir teveccühü olan sırrı-ı Ehadiyet
tecellisidir.(Şualar;860)
Üstad
hazretleri 33. sözde Cenab-ı Hakkın Sırr-ı Ehadiyetle bütün sesleri,
duaları, feryatları işitip cevap vermesini şöyle izah ediyor. “İnsanın nasıl
ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki bütün âzasını ve eczasını
birbirine yardım ettirir.
Vücud-u harici giydirilmiş olan ruh onların
idaresinde (sırr-ı Ehadiyetle) manevi seslerini hissetmesinde, birbirine
mani olmaz. İsterse bedenin her cüzüyle bilebilir, idare edebilir.
(Aynen öyle
de) Elbette âlem-i ekber olan kâinatta, O Zat-ı Vacib-ül Vücud’un irade-i
külliyesine ve kudret-i mutlakasına, hadsiz fiiller, hadsiz sadalar, hadsiz
dualar, hadsiz işler hiçbir cihette O’na ağır gelmez.
Birbirine mani olmaz, O
Halik-i Zülcelali meşgul etmez, şaşırtmaz. Bütününü birden görür, bütün sesleri
birden işitir… Ve hakeza.” (Sözler,316)
Nasıl ki
âdetullah namı altında külli kanunların icraatı ve işleyişi hengâmında belâ ve
musibetlere müptela olanların imdadına sırr-ı Ehadiyet yetişdiği gibi,
bazen de bütün kâinata tecelli eden enva-i Cemalini ve tecelli-i muhabbetini,
bir âyinede, bir sahifede, bir noktada sırr-ı Ehadiyet ile görmek ve
göstermek istiyor. ( Sözler-260)
O zaman da
levleke levlak sırrına mazhar, habibi edibini “O abdi mahsusunu Burak’a
bindirip kat-ı meratib ettirerek… Daireden daireye, Rububiyet-i İlahiyeyi
temaşa ettirip...” (sf-255)
“Şecere-i hilkatın bir meyve-i münevveri
derecesinde olan, O zat-ı kutsinin kalbini, o şecerenin hakaik-i esasiyesini
istiab edecek bir fıtratta halkedip, ta Kab-ı Kavseyne cıkarmış.” Sf-260
Ehadiyeti ile Rüyetine mazhar kılarak, Kelamıyla taltif edip fermanıyla
tavzif etmiştir.” Sırr-ı Ehadiyetini Cemal ve Vedud âyinelerinde görüp
göstermiştir… 31.Söz. sf-255
Efendimizin
(ASM) Risalete inkılâp etmiş Velâyet-i Ahmediye ile açmış olduğu bu yoldaki
kapıyı dönüşünde açık bırakmış, ta ki ümmetinden kurbiyeti kesbedenler veya
akrebiyetin inkişafına mazhar olanlara ve ona ittiba etmek isteyenlere bir
davetiye olsun, kapıyı kapalı görüp de yeise düşmesinler diye…
Efendimizin(ASM)
en büyük mucizelerinden olan mirac yolculuğu ile elde edilen yakınlık
kurbiyetten ziyade, akrebiyet-i İlâhinin inkişafıdır... Çünkü Risalette zıl
olmadığından dolayı, buradaki mazhariyet, perdesiz, doğrudan doğruya sırr-ı
Ehadiyetin inkişafı olan, Zât-ı Ahmediyenin, risalete inkılâp etmiş olan,
şahsiye-i manevisine veya Hakikat-ı Muhammediyeye olan teveccüh ve
tecellisidir.
Kurbiyet sırr-ı Vahidiyete bakar
vesait ve esbab perdesi altında, velâyet ayağıyla seyri sûlûk eder.
Akrebiyet
ise Ehadiyet tecellisine mazhardır. Berzah tarikine uğramayarak doğrudan
doğruya zahirden hakikate geçer.
Bütün
bunlardan sonra diyebiliriz ki “ Tevfik-i İlâhi refiki olan adam, tarikat
berzahına girmeden, zahirden hakikate geçebilir. Seri-üs seyr olan bu zamanın
evlâdına(Risale-i Nur gibi) kısa ve selâmetli bir tariki ihsan etmek Rahmet-i
Hakimenin şanındandır.(Mesnevi –sf-1354)
Bununla
beraber; Risale-i Nur ve nur talebeleri hizmet-i îmaniye ve Kur’aniye cihetiyle
sırr-ı Ehadiyete mazhariyetle beraber, Resül-ü Ekrem (ASM) manevi
miraslarından, Velâyet-i Ahmediyeden ziyade, Risalet-i Ahmediyeye varisidirler,
denilebilir.(15. Mektup;31.Söz)
Bu bölümle
alâkalı son olarak, Mevlana ve İmam-ı Gazali’nin kurbiyetle alâkalı
tesbitlerini zikredip bu bahsi bitirelim. Mevlana hazretleri diyor ki; Kurb ne
yukarı çıkmak ve ne de aşağı inmektir.(Bak Mesnevi –MEVLANA-11. cild. 1160
aşağıya inmek) Allah’a olan kurbiyet varlık kaydından (Ene ve enaniyet)
kurtulmaktır.
İmam-ı
Gazali ise kurbiyete üç ayrı tarif getiriyor;
“a)Filozoflarda
kurbiyet; İttisal veya Hûlûl (Panteizm)
b)Sufilerde,
tasavvufda kurbiyet; Fena, O’nda fani olmak
c)Kelâmcılarda
ise kurbiyet; Kulun sonsuzca Allaha yaklaşmasıdır.” (Marifet ve İbn-i Arabî
sf-93- Seyfullah Sevim)
Risale-i Nur
mesleğinde ise; Kâinat kitabını ve Risale-i Nuru mütalaa ile îmanımızı ilmel
yakîn, aynel yakîn ve hakkel yakîn mertebelerine terakki ile sırr-ı Ehadiyetle
akrabiyeti İlahinin inkişafına mazhariyet kesbederek kurbiyet kazanılması
olmalıdır.
Dipnotlar:
1-
S.KÖSMENE –Esma-i Hüsna sf: 118.
2-
Diyanet İslâm Ansiklopedisi I. Cildi.
3-
“
“
“
“ “ sf:485.
4-
”
“
“
“ “ “ 483 Vahid ismi Kur’an’da 21 defa
geçmektedir.
5-
Hakdili Kur’an Dili- E.Hamdi Yazır-10. cild 59-63-85.
6-
Diyanet İslâm Ansiklopedisi 1.cildi-sf; 483.
7-
“
“
“
“ “ “ “
8-
İbni Kayyım Cevziyye (Elmalı-Hak Dili Kur’an Dili -10. cildi, sf; 81)
9-
Akaid kitaplarında üzerinde ittifak edilen genei tariflere göre ;
TENZİHİ SIFATLAR; Ulûhiyet akidesini belirleyen ve selbi terimiyle de anılan bu sıfatlar acz eksiklik ve yaratılmışlık gibi ulûhiyete nisbet edilmesi mümkün olmayan kavramlardır.
Bu tarife göre tenzihî sıfatlar Allah’(CC) ın ne olmadığını anlatan sıfatlardır.
SÛBUTÎ SIFATLAR( Hay, Âlim, Semi, Basir, Kadir, mürid, ve mütekellim) Bunlara Sıfat-ı Seba denir.
Bu isimler O’nun zâtına nisbed edilerek Rabbimizin ne
olduğunu ifade eden sıfatlardır.
Âlimlerimiz, birinci guruptaki isimlerle akaîd ve îman konusuna, ikinci guruptaki isimlerle ise amel ve ibadet konusuna vurgu yapmışlardır... D.İ.A 2. CİLD. SF;490.10- Diyanet İslâm Ansiklopedisi 1. cildi sf; 484.
Âlimlerimiz, birinci guruptaki isimlerle akaîd ve îman konusuna, ikinci guruptaki isimlerle ise amel ve ibadet konusuna vurgu yapmışlardır... D.İ.A 2. CİLD. SF;490.10- Diyanet İslâm Ansiklopedisi 1. cildi sf; 484.
11- Mearicil
Kuds –İmam-ı Gazali-sf; 180.
12- R.N ‘DAN
CEVAPLAR ARANACAK KONULARDIR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder