Popüler Yayınlar

31 Mart 2013 Pazar

Yine Irkçılık ve Kafatasçılık Üzerine

Irkçılık ve Kafatasçılığın Avrupa kökenli olduğu, daha somut bir ifadeyle, Irkçılık ve Kafatasçılığın, ilk kez 18. yüzyıl'ın 'Aydınlanma Çağı' Avrupa'sında 'icad' edildiği konusundaki yazım, okurlarımdan geniş ilgi gördü. 

İlgi, evet;- ama bazı okurlarımdan olumsuz tepkiler de aldım. Okurlarımın tümüne, gösterdikleri olumlu ya da olumsuz tepkiler için teşekkür ediyorum. Ama, sanırım, bazı yanlış anlamalar da var. Bu yazıda, bu yanlış anlamaları yanıtlamak istiyorum.

Bir değerli okurum, Irkçılığın Orta Asya'da değil de Avrupa'da ortaya çıkmış olmasından, Türkiye'de ırkçı uygulamaların olmadığını savunduğum anlamını çıkarmış.

Böyle bir şey yok! Hemen belirteyim: Bu, yanlış bir çıkarımdır. Ben, sadece, Irkçılığın ve Kafatasçılığın ilk kez Avrupa'da 'icad' edildiğini belirtiyorum.

Bunun anlamı, Aydınlanma döneminin anlışanlı düşünürlerinin (Voltaire, Kant, Locke), bizzat Irkçılığın 'teorisini' yaptıkları, bir başka deyişle, Irkçılığı meşrulaştıracak sistemli argümanlar üretmiş olduklarıdır;- hepsi o kadar!

Bundan, Irkçılığın Avrupa dışında uygulanmadığı sonucu çıkmaz. Avrupa'nın 'icad' ettiğini söylemek başka, onun 'pratik'teki uygulamasının Avrupa dışında yapılmadığını önesürmek ise başkadır.

Mantıksal olarak ilk önermeden ikinci önerme çıkarsanamaz. Dahası, Türkiye'de Irkçı ve Kafatasçı uygulamaların olmadığını kim iddia edebilir?

Bir başka değerli okurum da "'çok mu zor' diyor, 'Irkçılık Avrupa'da ortaya çıkmıştır, ama yüzünü neredeyse iki yüz senedir Batı'ya dönmüş bir ülke eliti ya da belirli bir kesimi de ırkçılıktan nasibini almış' demek? [...]

Biz, aslında temiziz, öyle mi?" diyor. Bu değerli okurum, tıpkı bir önceki değerli okurum gibi, yazımı Irkçılığın 'icad'ını Avrupa'ya atfederek kendimizi aklamak amacına yönelik bir yazı diye okumuş.

Bu okuruma hatırlatayım: 'Bu ülkenin elitinin Irkçılıktan '(ve dahası Kafatasçılıktan) nasibini almış' olduğuna ilişkin olarak yazdığım yazılar, arşivlerde duruyor.

Bunlardan sadece birini, bu değerli okuruma hatırlatmakla yetineyim: 'Kafatası Ölçenler' başlığını taşıyan bu yazım, 20 Kasım 2005 Pazar günü 'Zaman' gazetesinin 'Yorum' sayfasında yayımlanmıştır.

Yine de, sevgili okurumu, arama zahmetinden kurtarmak için yazının bir bölümünü aktarayım: '1932 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti'nce düzenlenen Birinci Türk Tarih Kongresi'nin ikinci oturumunda, Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti azasından ve Musıki Muallim Mektebi Tarih Muallimi Afet [İnan] Hanım, 'Tarihten Evvel ve Tarih Fecrinde' başlıklı tebliğini sunar. Afet Hanım bu tebliğinde, Orta Asya'nın 'otokton' [yerli] halkının Ari ırka mensup Türkler, dillerinin de Türkçe olduğunu önesürdükten sonra şu tespiti yapar: Ari ırkın kafatası, brakisefal tip kafatasıdır!

Afet Hanım'dan sonra İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi Antropoloji Müderris Muavini [doçent] Dr. Şevket Aziz Kansu söz alır. Dr. Kansu, Türklerin, 'Alp insanı' olarak adlandırdığı ari ırktan brakisefal kafatasına sahip olduklarını kanıtlamak için, dikkat edilsin, şunları söylemektedir: 'Keza diyeceğim ki, ilim metodla yapılır. İlim, metodun mahsulüdür. [...] Bendeniz, Anadolu'da gezdiğim zaman ne kadar saf, güzel velut Türk ırkına tesadüf ettim. Aldığım ölçüler, morfolojik karakterler, bu kanaatimi sarsılmaz imana dönüştürdü.'

Dr. Şevket Aziz Kansu, üç gün sonra, bu defa kendi tebliğini sunmak üzere kürsüye çıkacak ve bir önceki konuşmasında sözünü ettiği 'ölçüler ve morfolojik karakterler'den neyi kastettiğini, 'Türklerin Antropolojisi' başlıklı tebliğinde açıkça dile getirecektir;- şöyle: (Birinci Türk Tarih Kongresi tutanaklarından aynen ve harfiyen aktarıyorum): '1929 senesinde ilk antropolojik tetkiklerime başladığım zaman 25 Türk kadını ve 25 Türk erkeğinin kafasını ölçtüm. Bu ölçülerin vasatisini[ortalamasını] Fransızların kafa ölçüleriyle mukayese etmek istedim.'

Dr. Kansu, bu 'iki etnik grubun sefalometrik [kafatası ölçüleri] mukayesesi'nin sonuçlarını bildirir ve bununla da yetinmez, Türk ırkının 'brakisefal, ince burunlu, vasati ve vasatiden uzun boylu, buğday renkli yahut kumral' Alp tipi'ne mensup olduğunu kanıtlamak için sahneye bir aileyi de çıkarır.

Devamını Dr. Kansu'dan dinleyelim: 'Ankara'nın biraz şimalinde 'Bağlum' köyünden Aptullah'ı, kadınını ve küçük yavrusunu takdim ediyorum. İşte [...] halis dağlı adam, Alp adamı, Türk adamı (Alkışlar). Aptullah, koyu olmayan gözlere, buğdaydan daha açık kumral bıyıklara ve beyaz bir tene sahiptir. Fakat işte yavruları, saçları altın renkli olan bu yavru Türk ırkına mensuptur (Alkışlar). İşte Alp adamı. Orta Asya'dan gelmiş olan adam, bizim ecdadımıza bağlı olan adam (Alkışlar)...

İnsanın havsalası almıyor, değil mi?'

 http://www.zaman.com.tr/hilmi-yavuz/yine-irkcilik-ve-kafatascilik-uzerine_505157.html

1 yorum:

  1. Bu gibi edebiyatin kaynagi HerkeseYekYasalci Hayali-Ulus-Devleti kurtarma cabalaridir. Irkcilik sokmesede Hayali-Ulusu uyduracak baska olanak mi kalmadi. Aslinda kavim (ulus'un orijinali, bakiniz Cemiyet-Akvam'a) cok onemli bir sosyal kavramdir. Kur'an'da yuzlerce ayette kullanilmaktadir, "kavm"'in kavramsal olarak "irk", "lisan", "ekonomik-varliklar"'la cok saglam iliskileri vardir. Kavimlerin daha modern bir ifade ile sosyo-politiko-ekonomik entitelerin Yasama Haklarini engelliyerek onlarin varligini inkar edenler Devsirmeci, HerkeseYekYasalci Hayali_Ulusculardir.

    YanıtlaSil