31 Mart 2013
NEVZAT BAYHAN*
Modernitenin dayattığı bireycilik ve özgürlük cereyanının standart
sapması yalnızlık ve toplum ile iletişim kopukluğu olarak görünmektedir.
Ancak geç de olsa gün yüzüne çıkan kimi etkiler var ki, bugün aile kurumunu zayıflatan ve bireyi topluma daha korunaksız kılan bir zemin oluşturmaktadır. Çağımızda modernizmin bu yan etkilerini bertaraf etmek ve bireyin toplum ve çevresi ile sahih iletişim kurmasını sağlamak, toplum ideasının çerçevesini belirlemektedir.
Küreselleşmenin insana tüketici bir robot olarak yaklaşımı nedeniyle hafif şiddette depremlerin hissedildiği aile kurumunun itinayla ele alınması gerekmektedir. İnsan olmanın erdemini yaşatan, insanı topluma ve geleceğe hazırlayan, karşılıksız sevgi ve şefkat, doğru bilgi ve maneviyatla topluma değer ve anlam katan aile, geleceğimizin vazgeçilmez teminatıdır.
Kimi etkileşimler içerisinde savrulan temel sosyal yapımızı, yine bu yapıyı var eden geleneksel referanslar ile yeniden inşa edebileceğimizi bilmek zorundayız.
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” hadisi, aileler arası ilişkiyi tanzim etmesi bakımından ne kadar önemlidir.
Oysa bugün büyük plazalarda filizlenen yeni yaşam modelinde yalnızlık bir konfor olarak sunulsa da ortaya çıkan sorunlar, geleneksel ilişkilerimizin ne oranda arandığının da ispatı gibidir.
Yeniçağ ailesi sonçağı temsil eden endüstri devrimi, kentleşme, aydınlanma düşüncesi, göç ve ulus devlet gibi politik, ekonomik ve sosyal gelişmelerin etkisiyle meydana gelen ailedir.
Sosyolojik olarak yeniçağın ailesi endüstrinin, kentleşmenin, çıkar felsefesinin, ben merkezciliğin, aydınlanma düşüncesinin ve göçlerin ailesidir. Oysa sağlıklı, huzurlu, mutlu bir dünya için, duyarlı, gayretli, özverili bireylerin yetiştirilmesine ihtiyaç vardır.
İnsanî yönü güçlü bir dünyada yaşamak istiyorsak insanların, renk, şekil ve anlam kazandırdığı toplumların kök hücreleri olan aileleri sağlıklı ve güçlü kılmak zorundayız.
Geçmişten günümüze doğru baktığımızda; geniş aile yerini çekirdek aileye, o da tek ebeveynli aileye, son aşaması ise evlenme ihtiyacı duymayan yahut da evliliğin sorumluluğunu taşımak istemeyen, bireysel yaşamayı âdet edinen garip bir dünyaya şahit oluyoruz.
Weberyen mükemmel bürokratik sistemin toplumsal düzeninde kurumların işlevselliği karşısında artık aileye gerek kalmayacağı bile ileri sürüldü ve bazı çevreler geleceğin toplumlarını ona göre dizayn etmeye çalışıyor.
Oysa sadece kendisini ve çıkarlarını düşünmeyi erdem gören bu son durum, bütün toplumları geri dönüşü mümkün olmayan çıkmazlara doğru sürüklemektedir.
Evliliğin olmadığı bir toplumda; neslin devam ve “temadisi” bir yana, bu gidiş insanlığın sosyoekonomik ve kültürel boyutta kan kaybetmesi anlamına da gelir.
Küresel bir sorun olan bu akıma bütün ülkelerin; değişimle sarsılan aileye yönelik eğitim, hukuk, danışma ve rehberlik alanlarında, kısacası ailenin korunması, güçlendirilmesi ve yaygın hale getirilmesi konusunda verilebilecek hizmetlere elbirliği ve ciddiyetle eğilmesi gerekmektedir.
Her şeyden önce dört başı mamur bir çözüm için; bilimsel verilere dayanmış bir aile stratejisi, bu strateji ve geleneksel değerlerin evrensel güzellikler doğrultusunda geliştirildiği bir sosyal politika iyi-doğru-güzel adına insanlığa çok şeyler katacaktır.
Toplumsal yapının temel unsurlarından olan demografik özellikler, pek çok alanda olduğu gibi toplumsal hizmetlere yönelik de önemli bir veri tabanı sağlamaktadır.
Örnek olarak; Türkiye nüfusu artış oranı 1990’larda % 2,17 iken 2011 yıllında ise 1,35’e düşmüştür. Bu düşüş ilk 20-25 yıllık dönemde nüfusun orta yaş öbeğinde yoğunlaşacağına, daha sonraki yıllarda yaşlı nüfus oranının artmasına işaret etmektedir.
Boşanmaların da artması beraberinde tek ebeveynli aileler ve çocukların bazı destekler almasını gerektirecektir. Geriye dönük edinilecek veriler, bilimsel olarak daha ileriyi görmeye yardım edecek, planlamalarda olabildiğince pozitif veriler üzerinden hareket etme imkânı sunacaktır.
Toplumsal değişme algısı; beraberinde bazı sorunları aşmada geleneksel denetim ve çözüm yolları getirse de modern toplum yapılarında hukukî düzenlemeler zorunlu hale gelmektedir.
Özellikle boşanmaların artması, ailenin kuruluş aşamasında kendini gösteren eşlerin mallarına ilişkin rejim farklılıkları hukukî düzenlemeleri mecburi kılmaktadır.
Sonraki aşamalarda velayet, vesayet, nafaka, şiddetin önlenmesi yolundaki hukukî düzenlemeler ailenin teminatı ve sorunlarının en aza indirilmesinde etkili olacaktır.
Aile, toplumsal olduğu kadar kutsal bir kurumdur. Bu kurumun devam ve temadisi, değerler ve biyopsikososyal şartların birlikte düşünülmesiyle mümkündür.
Aile danışma ve rehberlik hizmetlerinin yürütülmesinde, merkezî yönetim, yerel idareler, sivil toplum kuruluşları, maddi ve manevi dinamiklerin ortak çalışmaları, etkili ve faydalı adımların atılmasını hızlandıracaktır.
Böylesi bir sistemin bileşenlerini temsil eden ehil ve uzman kişilerin dünyanın çeşitli coğrafyalarında bulunan mevkidaşları ve benzerleriyle fikir teatisinde bulunmaları, global düzeyde önemli ve değerli çözümler üretilmesine, etkili projelerin geliştirilmesine vesile olacaktır..
Bireyin dünya ile arasındaki bağın kurulması noktasında toplum hayatının temelini oluşturan aile; bireyleri arasında duygusal, psikolojik, sosyal ihtiyaçların karşılanmasında çok önemli rol oynar..
Ancak tüketimin ve bireyselliğin özendirilmesi, özgürlüğün yanlış yorumlanmasıyla aile; sosyal şartlar ve ekonomik etkenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilmekte, buna bağlı olarak da farklı aile modelleri ortaya çıkabilmektedir.
Bu bağlamda boşanma sonucu, tek ebeveynli aileler günümüzde yaygınlaşan bir aile modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Tek ebeveynli ailelerin, geniş veya çekirdek ailelere göre çok farklı ihtiyaç ve sorunları söz konusudur.
Öncelikli olarak boşanma, ayrılık ya da vefat nedeniyle ebeveynlerden birinin olmadığı ailelere ekonomik, sosyal, hukuki alanda sunulan hizmetlerin bilimsel çalışmalarla yeniden belirlenmesi gerekmektedir..
Zaman, dünden bugüne insan ilişkilerinde, kurumlarda ve sair sosyal alanda değişimi de beraberinde getirir. Bu değişime her fragman ve katmanın hazırlıklı olmasının belirli şartları vardır.
Sağlıklı sürdürülen bir gelenek ve değişime açıklık önemli sıhhat şartıdır. Ancak bu değişim, insan odaklı kültürel dönüşümü de beraberinde getirmelidir.
Bireyler arasında zayıflayan hatta yok olmaya yüz tutan sağlıklı iletişim, bırakın aileler yahut da kuşaklar arasında, toplumlar hatta ülkeler arasında ciddi çatışmalara sebebiyet vermektedir.
Akrabalık ilişkilerini zayıflatan ve anlamsız kılan bu durum, hem boşanma, hem çocuksuz ailelerin oranlarında artışa sebep olmakta, hem de sosyal entegrasyonu zorlaştırmaktadır.
İhtiyarlayan dünyamızın gittikçe yaşlanan yorgun aile yapısını genç, dinamik, verimli düzeyde tutmak istiyorsak dünya çapında; evliliği özendirme, çocuklu aileleri destekleme, koruma ve güçlendirme adına; ilgili bütün kurum, STK ve etkili kişilerin vakit fevt etmeden acilen bu hayatî konuya eğilmesi, geleceğimiz açısından insani bir sorumluluktur.
Unutmamalıyız ki toplum her değişim sınavında olduğu gibi küresellik kıskacından da ancak sağlıklı ve güçlü bir aile yapısı ile geçebilir.
*Darülaceze Müessese Müdürü
http://www.zaman.com.tr/yorum_ailenin-parcalanmasi-insanligin-iflasidir_2072061.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder