İşin bu tarafı biraz da kendisine soru sorulan ve kendilerinden cevap beklenenleri ilgilendiren kaide.
Düşüncesi nemlenmiş insanlarda düşünce aksiyonu olmaz. Bu edebi de bize yine Cibril hadisesi öğretiyor. Cibril (a.s.) edep içinde yaklaşıyor, evvelâ insanlardan bir insan olma hüviyetine bürünüyor, sonra da Yaklaşabilir miyim? nezaketiyle işe başlıyor, üç defa izin istiyor, dördüncüde diz çöküp dizlerine koyuyor ve sorularını öyle soruyor.. İman nedir, İslam nedir ve ihsan nedir?.. gibi en can alıcı soruları soruyor.
Soru çeşitli gayeler için sorulur. Bildiğini bildirmek için veya karşısındakini imtihan etmek için soru sormak belli bir gaye ve hedefe makrun değilse hiç tasvip görecek davranışlardan değildir.
Ancak öğrenmek için veya kendisi bilse dahi orada bulunan diğer insanların öğrenmelerini temin için sorulan sorulardır ki, edep çerçevesi içindedir. Bu gruba dahil sorular birer hikmet fideliğidir. İşte Cibrilin soruları bu cinsten sorulara güzel bir örnektir.
Verilen cevapları tasdik etmesi, kabullenme manasınadır. Yoksa soru soranın verilen cevabı doğrulama manasında tasdik etmesi uygun değildir. Hem Cibril (a.s.)oraya dini öğretmek için gelmiştir. Efendimizin (S.A.V.) sözlerinin, getirdiği vahye mutabık olduğunu Cibril o anda tasdik etmiştir. Böyle bir tasdik ancak o platformda güzeldir...
Hem niyet hem de şekil itibariyle güzel sorulan bir soru, verilecek cevap için de önemli ölçüde ilham kaynağıdır. Sormak maharet, doyurucu şekilde cevap vermek ise bir meziyettir. İşte Sızıntıdaki sorucevaplar böyle maharet ve böyle meziyetden terkip edilmişlerdir.
Sızıntının ilk onbir senesindeki tam 132 sayıda Risalelerden sadeleştirilerek yapılan iktibaslar vardır. Bir yönüyle bu iktibaslar, Sızıntının çıkış gayesine denk ölçüde önemlidir. Bazı çevreler Risalelerin sadeleştirilmesine sıcak bakmazlar ve bunu tenkit malzemesi olarak kullanırlar.
Buna rağmen Sızıntı gönül kırma taraftarı değildir. Meseleye büyük bir olgunlukla yaklaşır. 133. sayısında İNKİSAR başlıklı yazıyı neşreder ve sonunda şu değerlendirme ile okuyucusundan özür diler:
Bu mevkute, neşrettiğin (Hitap Bediüzzaman Hazretlerinedir) ışığa tercüman olma mülahazasıyla yola çıktı. Varılacak yer uzak, yollar da tekin değildi. Cinler , ifritlerle beraber taarruza geçti, bir kısım dostlar, düşmanlarla düşmanlık planladı. Biz, aciz, zayıf ama şevk ü şükür içinde, düşekalka yürümeye devam ettik.
Allah bu yürümeyi ebedlere kadar sürdürsün! Ettik ama, kıskançlık da, habire düşmanlık üretip durdu. Sahibine zarar bu his ve bu düşünceleri nasıl önleriz mülahazasıyla, ışıklarla, renklerle bezeli ve bu mevkutenin çıkış gayesine esas teşkil eden, o zümrüdden düşüncelere tahsis ettiğimiz sahifeleri şimdilik kaldırmaya karar verdik.
Kadirşinas ve vefalı okuyucularımızın bizleri mazur göreceklerini umuyoruz.
Daha sonra orta sayfada tasavvuf ağırlıklı yazılara yer verilir. Bir yönüyle tasavvuf literatürü tekrar ele alınır ve kelimelerin ıstılahî manalarına yeni yorumlar eklenir.
Sızıntıda edebî türlerden sadece şiir vardır. Mecmuanın sayfa kapasitesi elvermediği için veya hikaye, tiyatro, roman ve güzel sanatlar gibi diğer edebiyat ve kültür muhtevasıyla donanımlı bir başka dergi düşünüldüğü için Sızıntıda onlara yer verilmemiştir. Belki birkaç küçük hikaye denemesi vardır; fakat onlar da müstakil tahlile tabi tutulacak çapta değildir.
Şiir diriltici nefesin sonsuzluk bestesi... Onda zaman geçip gitmez, mana pörsümez ve bütün yekpare sevgiyi bir iffet gibi muhafaza eder.
O, her türlü mukayese ve nisbetlerin eridiği, aşk ve sevginin yıldızlı bir uykuya daldığı, sarahatlerin serbest oyunlarını denediği ve ışığın gölgeler mesabesinde ölümsüzleştiği bir vuzuhtur.
Düşünce, onda tecridin imbiğinden geçerken kristalleşir ve renkle, ışıkla dolu bir avize haline gelir. İdrak üstü bir incelikle zekaya ve onunla uzvîleşen his ve duyguya ürperti veren bu sese Cibril kendi nefesinin rengini ve kanat çırpıp duran ilhamın soluklarını katar ve artık o ledün aleminin şeffaf bir dalı, bir uzantısı olur. Zaten vuzuh da budur.
Sonsuzluk mesajı.. sancılı tecrübeler.. fanide beka arama cehdinin amansız kavgası.. hakikatların çıplak dünyası.. ızdırabın temessüm eden çehresi.. şişeyi taşa çaldıran hayret kuşağı.. görülmeyene göz kırpma ve nağmeyi terennüm edilmeden dinleme.. gizli bir el tarafından göze çekilen sürme veya natıkaya vurulan düğümü çözme.. beynin her zerresine bir güneş yerleştirme ve tefekkürün mahrem odasında meleklerle halvete girme.. tebliğ ve telkini aksiyonla şekillendirme ve ölü gönüllere hayat üfleme...
İşte şiir ve şiirde gaye!.
Sızıntıda yayınlanan şiirler, klasik şiir tarifleri içinde nereye oturtulmalıdır, bu başlı başına bir inceleme ve araştırma konusudur.
Ve mutlaka şiiri bilen, şiiri tanıyan ve şiiri teneffüs eden ehil insanlar tarafından böyle bir çalışma yapılmalıdır. Sahamız olmadığı için biz bu konuda fikir beyan etme durumunda değiliz.
Sızıntıdaki yazıları konu başlıkları itibariyle sıralayacak olursak şu isimler altında tasnif etmek mümkündür:
Astronomi , Bilim Felsefesi, Biyografi, Biyoloji, Botanik, Dil ve Edebiyat, Din ve Ahlak, Ekoloji, Felsefe, FizikMühendislik, Jeoloji, Kimya, Ontoloji, Sosyoloji, Pedagoji, Tarih, Tasavvuf, Tıp, Ziraat, Kitap Tanıtımı ve Röportaj.
Sızıntıda, üzerinde durulması gereken önemli bölümlerden biri de, His ve Düşünce Ufkudur. Önceleri Sizden Gelenler adı altında yayınlanan bu bölümde okurla SIZINTI arasında ciddi bir köprü kurulmuş ve kesintisiz bir komünikasyon temin edilmiştir.
Bir mektep, bir okul gibi çalışmaktadır His ve Düşünce Ufku. Şiir ve makale denemelerinden meydana gelmiş elvan elvan, renk renk, burcu burcu bir demettir o. Orada yayınlanan yazılar ve şiirler hep yeni açılmakta olan taze goncayı tedayi ettirmiştir bana.
Gelecek vadeden goncayı. Hayata gözlerini ürpertiyle açan goncayı. Şiirle hissimizi, nesirle düşüncemizi ufuklaştırdığımız bu bölüm, bir fidelik gibidir istikbalin eli kalem tutan insanını yetiştirme adına. Yeni istidatları keşfin kabul salonudur His ve Düşünce Ufku. Orada rehberlik misyonunu hakkıyla eda edenlere sadece teşekkür borçluyuz. Ve SIZINTIya emeği geçen herkese..
http://www.zaman.com.tr/gundem_his-ve-dusuncede-bir-ufuktur_305908.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder