Nejat Eren Cuma, 27 Temmuz 2012 00:00 |
İnsanlık için, Kur’ân’da tarif edilen kâinattaki en önemli iş ve sorumluluk sırası şöyledir:
Birincisi; iman ve tevhid.
İkincisi; ahiretin varlığı, haşir.
Üçüncüsü; nübüvvet.
Dördüncüsü; ibadet—en başta “namazdır”—, kulluk, duâ, tesbih ve adalettir.
İnsanın
dışındaki bütün varlıklar; melek, ruhanî, hayvan, bitki ve cansızlar
kendilerine yaratılıştan verilen İlâhî nizama ve programa hiç
muhalefetsiz, uygun hareket etmektedir. Bu kaidenin dışında kalan tek
yaratık maalesef (cinlerlerle beraber) insanoğludur.
Kâinattaki her
zerrenin ve her şeyin Allah’ı tesbih ettiği, Kur’ân’ın âyetleriyle
sabittir. Âlem bütünüyle kâinat kitabını okuyor.
Hizmet seyahatlerinde sıklıkla
solo ve koro olarak söylediğimiz aşağıdaki şu ilâhi; yazımızın konusuna
katkı sağlar inşaallah. İlk önce ilâhimize bir göz atalım:
MAHLÛKATIN ZİKRİ Şakıyan şu bülbüller / Der ya Rabbi ya Rabbi / Bunca lâleler güller / Der ya Rabbi, ya Rabbi Ağaçlar yaprak yaprak / Yeşil, mavi, kara, ak / Ne varsa büyük ufak / Der ya Rabbi, ya Rabbi Yer gök mekân ve zaman / Dağ, taş, dere, toz, duman / Çığlık feryat ah aman / Der ya Rabbi, ya Rabbi Çayır çimen ot yonca / Lâle sümbül gül gonca / Yerde gezen karınca / Der ya Rabbi, ya Rabbi Kalp gözünü açıp bak / Bir an için yok durmak / Şu sular ırmak ırmak / Der ya Rabbi, ya Rabbi Feryat figan aman ey / Bunca varlık bunca şey / Çığlık çığlık öten ney / Der ya Rabbi, ya Rabbi Koyun, kuzu, kuş, cüce / Hem gündüz hem de gece / Durmadan hece hece / Der ya Rabbi, ya Rabbi Ne mazi var, ne ati / Her günün her saati / Bağrı yanık Necati / Der ya Rabbi, ya Rabbi Dünya güzel. Ülkemiz güzel. Mevsim güzel. Müslüman olmak, bir dâvâ içerisinde bulunmak güzel. Ramazan ise her şeyiyle taçlanmış bir başka güzellik. Ve bütün bu güzellikleri yaşamak, dâhil olabilmek, katkıda bulunabilmek hepsinden daha güzel. İbadet vakti. Duâ vakti. Zikir ve tefekkür vakti. Okuyup aşk ve şevke gelme vakti.
Medeniyetin
müzahrefatından uzak, tabiatla baş başa olmak tefekkür ufkunu
genişlettiriyor. Kâinat sarayında hizmet eden bitkiler, hayvanlar ve
cansızlar Hâlıklarına itaat hâlinde, yaratılıştan kendilerine verilen
programlarına aksaksız uyuyorlar.
Onların bu gayelerine ulaştıklarını
görebilmek, zikir ve tesbihlerini Cenâb-ı Hakk’ın nâmına beyan
ettiklerini, yaratılış vazifelerini en güzel bir tarzda yerine
getirmelerini müşahede edebilmek büyük bir şeref ve ibret.
Şu
anda yaz mevsimini geçirmek üzere, “Akdenizin sırma gerdanlığı, Toros
Dağlarının” eteklerinde mütevazı yayla çardağımda böyle bir bahtiyarlığa
sahibim. Asude yeşilliğin her çeşit tonlarının süslediği sakin ve serin
mekânda “okumayla” barışık bir haldeyim.
Etraf gece gündüz kesintisiz
zikreden hayvancıkların hoş sedalarıyla çınlıyor. Bu tatlı nağmelerin
sırrını ve amacını terennüm etmeye ve çözmeye çalışıyorum. “Sıla-yı
rahimi” de içine alan bu hâl nasip olursa bir aydan fazla devam edecek
inşaallah.
Böylece aktif hizmet
koşuşturmalarından kış mevsiminde bulamadığım okuma ve tefekkür
fırsatını burada biraz yakalamış durumdayım. Başta Kur’ân, Cevşen,
Risale ve diğer çeşitli kaynak kitapları okumaya gayret ediyorum.
Allah’a
şükür ki yaylada olmama rağmen, burada da her sene olduğu gibi Yeni
Asya’mı da günlük getirtip takip edebiliyorum. Bol oksijen, serin hava
ve kudret pınarından akan soğuk su nimetleri ikram-ı İlâhîden. Şükür ki,
namazlarımızı da cemaatle kılabiliyoruz.
Tefekkür
dünyamızın kahramanlarına gelince: Hayvanlar âleminin, kuşlar
taifesinin güzide kraliçesi meşhur bülbül kuşu buralarda yok maalesef.
Ama onun sırdaşları bolca var. O mübarek hayvanın bütün hayvan
kabileleri adına yaptığı İlâhî ilânatı yapan yüzlerce çeşidiyle birlikte
aynı ortamı paylaşıyoruz. Hem gece, hem de gündüz fıtrî
kasidehâncıların, taifeleri adına tatlı sözlü nutuk-hânlarını zevkle
dinliyorum.
Ağaçların, çalıların minberlerinde, yüksek sesleriyle, lâtif
nağmeleriyle, kafiyeli tesbihatlarıyla Rahmanirrahîm’e olan ikram ve
ilânatlarını, şükür ve teşekkürlerini dinliyorum. Özel lisanlarıyla,
böceklerin envâı çeşidi ve bütün küçük hayvanlar ordusu devamlı
korodalar.
Tebessüm ettikleri ağaçların zirvelerinde, biz insanlara tam
olarak kulluk vazifesini ihtar edecek bir icraat yapıyorlar.
İnsan
âlemine bakınca; “Sultan ayın” rahmet sağanağı; başta Kâbe-i Muazzama
olmak üzere bütün cami ve mescidlerde milyonlarca dillerden semaya
yükselen Kur’ân bülbülerinin sedaları gökkubbeyi çınlatıyor. Yapılan
duâ, zikir ve tesbihlerin İslâm dünyasının hasret kaldığı cennetasa
baharları getirmesini niyaz ve temenni ediyoruz.
Bütün
bülbüllerin en faziletlisi, en şereflisi, en nuranisi, en büyüğü, en
sonuncusu, en kerîmi, sesçe en yüksek, vasıfça en parlak, zikirce en
mükemmeli, şükürce en umumî, mahiyetçe en mükemmel, görünüşçe en
harikası, kâinat bostanında, arz yüzünde, gök kubbede, başta Ezan-ı
Muhammedî olmak üzere yankılanan leziz nağmelerin maliki ve sahibi,
nev-i beşerin andelib-i zîşanı (şan sahibi bülbülü) ve insanlığın
bülbül-ü zü’l-Kur’ân’ı Muhammed-i Arabî’nin (asm) sünnetinin
rehberliğinde bir huzur ve sükûn ortamının rahmet-i İlâhî tarafından
ikram edilmesini bekliyoruz.
En büyük dilek ve temennimiz şudur:
Bu
mübarek günler hürmetine, bütün kâinatın şikâyet ettiği; insanoğlunun
yaptığı küfür, isyan ve tuğyana karşı; hadiste “Hatta deniz dibindeki
balıklar dahi günahkâr ve zalimlerden şekva ediyorlar ki, onların
yüzünden yağmur kesilir, hatta bizim de nafakamız azalır” denilen halin
ortadan kalkmasını bekliyorsak...
Rahmet
ve berekete gidecek yol olan başta İsm-i Azam’ı, Kur’ân-ı Azimüşşan’ı,
Resul-i Ekrem (asm), onun mübarek neslinden gelen evliya, asfiya, aktap
ve müçtehidlerin virdlerini şefaatçı yapıp bir silkinmeyi gerçekleştirme
yolunda adım atma istek ve arzusundaysak...
Mümtaz ve müstesna varlık olmanın şuuruyla bir hareket olsun diliyorsak...
Taş,
ağaç hayvan olmayıp, hiçlikten vücuda, varlıktan insan olup, Müslüman
olmayı nasip eden Küllî İrade’ye uymak ve sadakatla teslim olmak
istiyorsak...
Kâinat ağacının
semeresi ve meyvesi olma şerefine nail olan insan olarak; en ziyadar,
nurlu, ahsen, ekrem, eşref, lâtif, bütün peygamberlerin efendisi,
İmamü’l-Müttakîn, Habib-i Rabbü’l-Âlemin Hazret-i Muhammed’e (asm) tam
ümmet olmak istiyorsak...
“Müslüman
evlâtlarının, hattâ mâsum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir
rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkatle hissediyordum.” (Barla Lâhikası, s.
252) diyen asrın manevî tabibine hakikî ve sadakatli bir talebe olmak
istiyorsak, çare şunlarda olsa gerek:
Allah’a
gerçek kul olmak için, Resûlüne ümmet olmak için, birbirimize tam
kardeş olmak için; Allah’ı zikre, Peygamber’e (asm) salâvata,
karşılıksız ve sürekli duâya ittiba ederek devam ettirmemizle hedef ve
amaçlarımıza ulaşabiliriz. Duâ ve zikre aralıksız devam etme niyet ve
temennisiyle...
http://www.saidnursi.de/yazarlar/nejat-eren/8514-mahlukatlarin-zikri-ve-kainat-kitabini-okumak.html internet sayfasından alınmıştır.
|
HER ARAYANA HİKMET NASİP OLMAZMIŞ, ANCAK HİKMETE ERENLER DE ONU ARAYANLARMIŞ. HİKMETİ ARAYIŞTA KAİNAT KİTABINI OKUMALI, OLMUYORSA "OKUYABİLENİ OKUMA" İLE MESAFE ALINMALI. GÜZELİ FARKETMENİN ÖLÇÜSÜDÜR, BAŞKALARI İLE PAYLAŞMA İSTEĞİ. GÜZEL BULDUĞUM OKUMALARI PAYLAŞIYORUM...
Popüler Yayınlar
-
konsept Konsept dilimize Fransızcadan geçmiş bir kelimedir. Anlamı kavram demektir . Konseptualizm ise kavramcılık demektir 1 ...
-
1. Kavram ve terimin tanımı: Kavram, bir nesnenin zihindeki tasarımıdır. Terim ise, kavramın dille ifade edilmesidir. Kavramı hayal...
18 Mart 2013 Pazartesi
MAHLÛKATIN ZİKRİ VE KAİNAT KİTABINI OKUMAK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder