BÜLENT KENEŞ |
2 Nisan 2013
BÜLENT KENEŞ*
Belli ki terör örgütü PKK ile silahların bıraktırılmasını hedefleyen
müzakereler süreci epeyce uzun sürecek. Bu sürecin gerektirdiği adımlar
bazen hızlanacak, bazen yavaşlayacak.
Bazen riskleri göze alan bir liderlik sergilenip halka rağmen yol alınacak, bazense sürecin emin adımlarla ve sürdürülebilir devamı için halkın gözlerindeki onaylayıcı ifade aranacak.
Taraflar görüşmelerde ellerini ve pazarlık güçlerini kuvvetlendirmek için bazen tehdit diline, bazense süreci nihai hedefine ulaştırmak için uzlaşı ve hoşgörü diline başvuracak…
İnişli-çıkışlı, umutlu-hayal kırıklı, iyimserli-karamsarlı, gerilimci-uzlaşmacı uzun bir seyir izleyecek PKK sorununu çözüm sürecinde nasıl bir hedefe varılacağından bugün emin olmasak bile, bu sürecin çok güçlü bir koreografiye ihtiyaç duyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Elbette bir de koreografa ihtiyaç duyulduğunu. Siz bakmayın kamuoyu dikkatlerinin bir İmralı'ya bir Kandil'e, bir güneydoğu sokaklarına, bir akil adamlar tartışmasına çekilmesine.
Esas sürecin nasıl ilerlediğini anlamak için asıl ve sadece bu koreografa ve uyguladığı koreografiye bakmak lazım. O koreograf da, kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değil.
Elbette ki çözüm süreci ile siyasal ikbali arasında bir paralellik kuran bu siyasi koreograf yeri geldiğinde sertlik dilini, yeri geldiğinde hoşgörü ve barış dilini tercih edecek.
Yeri geldiğinde devlet ve hükümet adına terör örgütü PKK ile müzakereleri yürüten kamu görevlilerinin adımlarını hızlandırmasını isteyecek.
Yeri geldiğinde ise, onlara siz biraz durun diyecek ve zeminin arzulanan hedefe ulaşmaya daha uygun hale gelmesini temin için belki güvenlik güçlerinin acıtıcı gücünü, belki diplomasinin zekâ ve kıvraklık gerektiren akıllı gücünü devreye sokacak.
Bu açıdan sürece dair aktörler olarak önümüze konulan isimleri çok fazla abartmaya gerek yok. Neticede MİT de bu koreografın belirlediği rolü oynuyor, polis de, asker de.
Hatta terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın da, Kandil dağındaki PKK liderlerinin de, Avrupa'daki PKK'lı aktörlerin de rolü koreografın belirlediği koreografideki alanları kadar.
Belki iddialı bulacaksınız ama Başbakan Erdoğan'ın koreografide yer vermediği bir rolü terörist lider Öcalan'ın hapis bulunduğu İmralı'da oynamasının imkanı var mıdır?
Ya da “iradelerini İmralı'ya devrettiklerini” çoktandır söyleyip duran BDP'lilerin Erdoğan'ın çizdiği koreografi dışında Öcalan'la diledikleri zaman görüşme, diledikleri mesajı alma ve PKK'nın diğer unsurlarına diledikleri zaman ulaştırma lüksleri var mıdır?
Hatta, Erdoğan'ın koreografisinin gerektirdiği zamanlamayla başarılı operasyonlar yapan emniyet güçlerinin performansı karşısında elinde silah olan PKK'lı grupların bile geriletildiği bir ortamda Kandil'dekilerin rolü de söz konusu koreografideki alanları kadar olacaktır.
Gelişmelere göre duruşunu değiştiren, sürecin yönetiminin gerektirdiği adımlar ister çatışma, isterse uzlaşma yönünde olsun cesaretle atan Başbakan Erdoğan'ın son bir yılda terör örgütü PKK ile ilgili inişli-çıkışlı üslubunu da ancak böyle bir koreografinin varlığı ile izah edebiliriz.
Daha birkaç ay öncesine kadar PKK lideri Öcalan için idam cezasını yeniden getirmekten, PKK militanlarıyla sarmaş dolaş oldukları için BDP'li milletvekillerini Meclis'ten atmaktan bahseden, hükümetin PKK ile görüştüğüne dair iddialara görülmedik sertlikte tepki veren Başbakan Erdoğan'ın bugün PKK ile müzakereler sürecini ülkenin ana gündemi haline getirmesinin başka bir izahı olduğunu düşünmüyorum.
Başbakan Erdoğan'ın sürece dair ne yapıyorsa sadece kendisinin bildiği bir koreografinin gerekleri olarak yaptığından şüphe duymuyorum.
Koreografiyi Başbakan Erdoğan yapıyor ama bunu keyfine göre değil, şartları gözeterek yapıyor. Bir orkestra şefi gibi sürecin yürütülmesinde kullandığı aktörleri kah birkaç adım öne çıkarıyor, kah geriye çekiyor.
Kah sahaya sürdüğü aktörlerin adımlarını hızlandırmalarını istiyor, kah biraz yavaşlamalarını sağlıyor. Kendi üslup ve retoriğini de bu koreografiye uygun şekillendiriyor.
Mesela, PKK ve Kürt vatandaşlarımızı mutlu edecek adımları ardı ardına atıp, ona uygun söylemleri kullandıktan kısa bir süre sonra PKK çizgisindeki bazı Kürt kesimler dışında kalan çevrelerde tepki birikmesi hissettiğinde bu sefer o tepki yoğunlaşmasını eritmek için yeni bir hamle yapıyor.
Başbakan Erdoğan'ın pazar günü hükümet icraatlarını anlattığı “Millete Hizmet Yolunda” isimli programda kullandığı üslup da bu çerçeveye oturuyor.
Başbakan Erdoğan'ın o programda kamuoyuna hitap ederek “Sizin istemediğiniz, sizin onaylamadığınız hiçbir adımı biz atmayız ve attırmayız. Sizin mührünüzü basmadığınız hiçbir sürecin içinde bulunmayız.
Sizi de, aziz şehitlerimizi de incitecek yollara asla tevessül etmeyiz.” sözleri sürece dair oluşan kuşkuları izale, endişeleri teskin etmekten başka bir amaç taşımıyor.
Her ne kadar hükümete yakın isimler sürekli olarak sürece kamuoyu desteğinin çok yüksek olduğunu söyleyip dursa da bu desteğin PKK ile, hele hele Öcalan ile, doğrudan müzakereler mevzu bahis olduğunda 3'te 1'e düştüğünü en iyi Başbakan Erdoğan'ın kendisi biliyor.
MetroPOLL şirketi tarafından yapılan bir ankette çıkan sonuçlardan halkın yüzde 70'ten fazlasının çözüme desteğinin olduğunu biliyoruz: Ancak, söz konusu çözüme PKK ile müzakereler yoluyla ulaşmaya sıra gelince bu desteğin yüzde 30'un altına gerilediğini de…
İşte bunlar ve daha burada sayamayacağımız pek çok değişkenden dolayı uzun ve inişli-çıkışlı bir seyir izleyecek olan süreç, gelişmelere uygun ve etkili bir koreografiyi gerekli kılıyor.
Ne iyi ki böyle bir koreograf var ve kendi siyasi geleceğini PKK terör sorunu ve sonrasında Kürt sorununun çözümü için oluşturduğu koreografinin başarısına endekslemiş durumda.
*Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder