b.korucu@aksiyon.com.tr |
Bunlara bakınca mevzunun ilahiyattan ziyade siyasetin konusu olduğunu söyleyip bırakabiliriz.
Zaten fertleri ilgilendiren ve tabana yayılmış bir müzakere ile karşı karşıya değiliz. İnsanlar “İslam’ın evrensel ve bütün hayatı kuşatan bir mesaj olduğuna inanıyorum o hâlde ve bizzarure ‘İslamcı’ mıyım?” sorusuna cevap aramıyor. İskender’in Gordion’un düğümüne vurduğu kılıç gibi ‘ben Müslümanım’ deyip işin içinden çıkıyorlar.
İslamcılığın kaçınılmazlığını savunanlar da zaten soru sormayıp, ‘Müslümansın o hâlde İslamcısın’ zorlamasına başvuruyor. Münazara, bireyin dinle münasebetini sorgular gibi yapıp siyasetle ilişkisine sözü getiriyor.
İlkini yapabilse faydası muhakkak, ancak ikincisinde oluşacak yarar kuşkulu. Entelektüel bir tartışma olarak elbette faydalı ama bir aşama sonra “bizim gibi düşünmüyorsan patates dinindensin” noktasına gelme riski var.
Aslında temelde sorunun tespitinde ortaklık var; ayrışma çözüm önerilerinde yaşanıyor. Tarih boyunca ‘Batı’yla askerî alanda mücadele eden İslam dünyası fikrî cidallerden de başını kaldıramadı.
Batılı hayat tarzı ve inancının surlarımıza dayandığı pek çok seferi püskürttük. Güçlü ve üstün siyasi yapı olmamız bunda belirleyiciydi. Son karşılaşmada ise o alanlardaki yenilgimiz fikrî mağlubiyeti beraberinde getirdi.
Çökmeye yüz tutan devleti kurtarmak üzere kafa patlatanlardan bir kısmı çarenin İslam’ın temel kaynaklarında bulunduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Sonuçta kurtarılacak ‘devlet’ olunca siyasi ifadeler ağırlık kazandı.
Vakıa ki devlet yıkıldı, uzun savaşlarda dinî bilgiyi haiz aydınlar azaldı, alfabe değişikliği gibi müdahalelerle geçmişin biriktirdikleri karanlık depolara mahkûm edildi. O zaman yeniden diriliş için ortaya atılanlar iki ana damara ayrıldı.
Önceliği milletin/ferdin kurtuluşuna verenler ve siyasi projenin gerekliliğine inananlar. İki akım birbirinin rağmına değil bilakis paralel gitti çoğunlukla. Birinci yoldan gidenlerin elinde uygulanmış somut örnekler, çağa taşınmış gelenekler vardı.
Bunları yenilemek ve çağa seslenmek kolaydı. İkinciler bundan mahrumdu ve aslında geleneği sorunun kaynağı gördüklerinden olandan da yararlanmayacaklardı. Onlar, Batılı Oryantalistlerin yaygınlaştırdığı ‘İslamcı’ yaftasına farklı anlamlar yükleyerek taşımakta da beis görmediler.
Batı İslamcı derken onu istismar edenler ve son dönemde ‘terörist’leri tanımlıyor. Tartışmanın en riskli alanı da bu olsa gerek. Siz yeniden tanımladığınız o tabelayı boynunuza astığınızda, küresel medya çarklarını elinde tutanların yaftasını taşıma ihtimaliniz kuvvetli ihtimal hâline geliyor.
O kavram, içini vaktiyle dolduranların istediği şekilde anılıyor. Siz kısık sesinizle devasa medya kartelini kırıp kendinizi anlatana kadar atı alan Üsküdar’ı geçiyor. ‘Kınayıcının kınamasına aldırmayız’ deyip geçme lüksünüz yok; zira ‘iyiliği emir ve kötülükten nehiy’ vazifesi karşınıza dikiliyor.
İslamcıyız diye ortaya atılmak, bilimsel açıdan doğru mu tartışmalı; fakat mesajla insanlığın arasına kalın duvar örme noktasından hatalı olduğu muhakkak.
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=33447
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder