10 Nisan 2013
AYTUĞ ŞAŞMAZ*
Türkiye gibi sosyoekonomik kalkınma sürecinde ileri aşamalara gelmiş
ülkelerde, istihdam ve toplumsal yaşama aktif katılım için ortaöğretim
düzeyinde elde edilecek bilgi, beceri ve yetkinliklere gereksinim artar.
Zorunlu ortaöğretim sonrasında bireyin olgunluk gerektiren çeşitli kararlar vermesi (yükseköğretime veya istihdama geçiş, yükseköğretimde veya istihdamda ilerlenecek yolun seçilmesi vb.) beklenir.
Ayrıca ortaöğretim, yaş itibarıyla bireysel uyanış çağına denk gelir. Bu nedenlerle, ortaöğretimin bir “keşif” kademesi olarak konumlandırılması önerilebilir.
Bir eğitim kademesi olarak ortaöğretimin amacı, öğrencilerin kendilerini ve dünyayı keşfetmelerine olanak sağlamak olmalıdır.
İlköğretimde temel becerileri kazanmış olan öğrencilerin, ortaöğretimde bu becerileri geliştirmelerinin yanı sıra ellerindeki seçenekleri değerlendirmeleri, bu seçeneklerin anlam kazandığı ülke ve dünya koşulları hakkında bilgi sahibi olmaları, hangi alan veya alanlara yatkın oldukları üzerinde düşünmeleri, farklı seçenekleri deneyimleme olanağı sağlanmalıdır.
Böylelikle öğrencilerin ortaöğretim sonunda kendilerine ve yaşamlarına ilişkin bir öngörü oluşturmaları ve bu öngörüye göre belirledikleri hedefler doğrultusunda çalışmaları beklenebilir.
Bu tür bir ortaöğretim anlayışı, öğrencilerin akademik başarı seviyelerine göre ayrıştırılmadığı ve hep birlikte okudukları okulları gerektirir.
Bu eğitim modeline “comprehensive schooling” adı verilir ve özellikle ABD'de yaygın olarak uygulanır. Bu model Türkiye'de uygulandığında öğrencilerin yüzde 60-80'inin fazlasının genel liselerde (Anadolu liselerinde) okuması beklenmelidir.
Öğrencilerin büyük çoğunluğunun aynı tür lisede eğitim görmesi, farklı öğretim programlarını izleyemeyecekleri anlamına gelmez.
Aksine, öğrenci nüfusunun çoğunluğunun gideceği okulların onların farklı gereksinimleri olduğunu kabul etmesi ve bu gereksinimlere yönelik farklı program ve yaklaşımlar geliştirebilecek kapasite ve esnekliğe sahip olması çok önemlidir.
Ortaöğretimin özellikle son iki yılında öğrenciler, okullarında sunulan farklı programları takip edebilir, farklı alanlarda ve düzeylerde dersler alabilirler.
Ayrıca, haftanın belirli günlerinde kendi okulları dışında meslek liselerinde veya meslekî ve teknik eğitim merkezlerinde sunulan derslerden veya modüllerden de yararlanabilirler.
Diğer bir deyişle, genel liseler (Anadolu liseleri), yeni dönemde hem akademik hem meslekî eğitim programlarının sunulduğu kurumlar olmalıdır.
Okul içinde program ve ders çeşitliliğinin sağlandığı, öğrencilerin farklı okul ve kurumlardan da ders, hatta sertifika alarak ortaöğretimin gerekliliklerini tamamlayabildikleri bir sistemin başarılı olabilmesi için, aşağıda belirtilen iki nokta kritik önem taşır:
(1) İlçe düzeyinde okullar (genel liseler, meslek liseleri) ve kurumlar (meslekî ve teknik eğitim merkezleri) arasında çok güçlü bir eşgüdüm tesis edilmelidir.
Okullar içinde farklı ders ve programlar sunulabilmesi, öğrencilerin aynı anda birden fazla okuldan program ya da ders alabilmesi ancak bu eşgüdümün sağlanmasıyla mümkün olabilir.
Bu alanda Türkiye'nin 1990'lı yıllarda uyguladığı ortaöğretimde kredili sistem deneyiminden dersler çıkarılması gerekmektedir. Bu yıllarda karşılaşılan zorlukların, yeni sisteme geçilmeden önce belirlenmesi ve giderilmesi gerekir.
(2) Okullarda rehberlik ve yönlendirme hizmetlerinin hem nicelik hem de nitelik açısından büyük ölçüde güçlendirilmesi gerekir.
Rehber öğretmen başına düşen öğrenci sayısı her kademede en fazla 250 olması gerekirken, 2010-2011 öğretim yılında bu sayı genel ortaöğretimde 554, meslekî ve teknik ortaöğretimde 707'dir.
Ek olarak, rehber öğretmenlerin gerek okullarındaki, gerekse il ve ilçelerindeki program ve ders seçenekleri hakkında bilgilenmesi ve bu seçenekler doğrultusunda öğrencileri en doğru şekilde yönlendirebilecek düzeyde güçlendirilmeleri de gerekmektedir.
Bu tür bir ortaöğretim sisteminde, yönetişim ve finansman unsurlarının da sistemi destekleyecek şekilde tasarlanması önemlidir.
İlçe düzeyinde okullar ve kurumlar arasında eşgüdümün sağlanması yönetişim yapısının bir boyutunu oluştururken, (1) okul yöneticilerinin okullarındaki eğitim-öğretim etkinliklerinin liderliğini üstlenebilecek şekilde güçlendirilmeleri ve (2) malî yönetim sisteminin yeniden düzenlenmesi de diğer boyutları oluşturmaktadır.
Buna göre her okula, öğrenci başına hesaplanan ve okulun zorunlu giderlerini karşılamasını sağlayan temel ödenekler gönderilmeli; bunların yanında okulda sunulan eğitsel, sosyal, sanatsal, kültürel ve sportif programların ek giderlerinin karşılanmasını sağlayan program ödenekleri ile okulun yenilikçi uygulamalarını destekleyecek proje ödenekleri sağlanmalıdır.
Böylece okulların birer kurum olarak güçlenmesi için bir teşvik mekanizması yaratılmış olacaktır. [**]
Son olarak, ortaöğretimde okullar arası kalite farklılıklarının giderilmesi hiçbir şekilde hafife alınmaması gereken bir konudur.
Kalite farklılıklarının belirli standartlar çerçevesinde giderilmesi, aynı zamanda farklılıkların var olduğuna yönelik yoğun algının kırılması gerekmektedir. Bunun kısa vadede gerçekleştirilmesinin neredeyse imkansız olduğu, ancak orta vadede, ikna edici stratejilerle ve şeffaf bir süreç sonucunda gerçekleşebileceği göz ardı edilmemelidir.
Not: Bu yazı, ERG tarafından hazırlanan “Yeni Dönemde Ortaöğretimin Amacı ve Yeniden Düzenlenmesi” başlıklı bilgi notundan alıntılandı. Belgenin tamamına www.erg.sabanciuniv.edu adresinden erişebilirsiniz.
*Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti
** ERG benzer bir malî yönetim sistemini ilköğretim kurumları için de önermektedir. Ayrıntılar için bkz. ERG, UNICEF Türkiye ve MEB, Güçlü İlköğretim Okullarına Doğru: İlköğretimde Malî Yönetim Sistemi Politika Analizi ve öneriler, yakında yayımlanacak.
http://www.zaman.com.tr/yorum_yeni-donemde-ortaogretimin-amaci-ne-olmali_2076082.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder