Popüler Yayınlar

5 Mart 2013 Salı

Liberalizm ve İslâmiyet - Hekimoğlu İsmail



Avrupa’ya ait kelime ve tabirlerin, meselelerimize ışık tutacağına, İslâmî konulara açıklık getireceğine inanmam, tatbikat da bunu göstermiştir.

Fakat liberalizmin farklı bir yeri vardır. Kendini Avrupa ülkelerinden biri sayan Türkiye, liberalizmi devlet görüşü, resmî ideoloji şeklinde kabullenirse, o zaman Atatürkçülük ve laiklik açıklık kazanır. 

Liberalizm, dinde, siyasette ve ekonomide özgürlükten yana olmaktır. 

Dinde liberalizm: 
 Avrupa’da kilise kendi âlemine bırakılmış, devlet de akılla, tecrübeyle yolunu çizmiştir. Elbette ki ceza kanunu kiliseyi de içine alır. Dolayısıyla kilise, suç işlememek şartıyla serbesttir, bağımsızdır. 

Türkiye’de devlet İslâmiyet’e ve Müslüman’a müdahale eder; İslâmiyet, devlete müdahale edemez.
Eğer liberalizm gerçekleşirse, İslâmiyet ve ona bağlı Müslümanlar kendi âlemlerinde kalır, sadece ceza kanunuyla kontrol edilir. 

Bu durumda Atatürkçülükle, laiklikle alakalı tartışmalar azalır. 

Siyasette liberalizm: 
Demokrasiyle eş mânâya gelir: İnsan hakları, fırsat eşitliği, kanun hakimiyeti, seçim, eşitlik, kuvvetler dengesi bu cümledendir. Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletinse, demokrasi de halk idaresiyse, bu millet Müslüman’dır. Liberalizm de, demokrasi de Avrupa’da Hıristiyanlar’a tatbik edilirken; Türkiye’de Müslümanlar’a tatbik edilecektir. Müslümanlar dinlerinde serbest bırakılmazsa, anlaşılmıyan, tarifi yapılmıyan kelimelerin yanına liberalizm de eklenecektir. 

İktisadi liberalizm: Bırakın yapsınlar, bırakın birbirlerini geçsinler şeklinde özetlenir. Devletler arasındaki liberalizm, ihracat ve ithalatta kendini gösterirken, Türkiye’de ihracatın az, ithalatın fazla olması liberalizm adına talihsizliktir. 

Yurtiçinde liberalizm rekabete dayanır. Hileyle, sahtekarlıkla, yalancılıkla yapılan rekabet liberalizm değil, ahlâksızlıktır. 

Kaliteli, ucuz mal (usulüne uygun) pazarlanırsa, faydalı rekabet ortaya çıkar. Böylece hem iç, hem de dış tüketim canlanır. 

* * * 

• KİT’ler, karma ekonominin kalıntılarıdır. Bir zamanlar kapitalizmle sosyalizm karması yapılırken, hem devlet işletmelerine, hem de özel sektöre fırsat verildi. Liberalizm ise, devleti tüccarlıktan geri çekerken, kontrolü artırır. 

• Sendika anlayışı öyle bir seviyeye gelmeli ki, işçi de, işveren de korunmalı. Bunlar bir bütündür, ayrılırsa ikisi de kaybeder. 

• Şu anda kırsal nüfus oranı yüzde ellidir. Bu oran ne kadar aşağı çekilirse, ülke o oranda kalkınır. 

Kırsal nüfus, ya köyden şehire göçerek veya sanayiyi yurt sathında dağıtarak azaltılır.

Göç, bin bir problemi beraberinde getirir. Büyük şehirlerin derdi büyüktür. 

Öyle ise sanayi dağıtılmalı, bunun için de milletine yön veren bir devlet gereklidir.

Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) artması, ihracatı artırıp, ithalatı azaltmakla mümkündür. 

Enerji gücünün artmasına gelince: Nehirlerimizin ve petrolün çoğu Doğu’dadır. Doğu’da güvenlik sağlanamadığı müddetçe, enerji gücü artırılamaz. Doğu’dan Batı’ya göç de milli problemdir. 

GAP’ı da aynı şekilde ele almalıdır. 

Orman yangınları, yakılan imanla, ahlâkla doğru orantılıdır.

Bir kısım zararlarına rağmen, turizm, milli gelirler içinde ele alınır. 

Trafik kazalarını, içkiyle, rüşvetle, saygısızlıkla, merhametsizlikle izah etmelidir. 

Halkımız İslâmiyet’ten uzaklaştırılmış, kanunlara da saygı kalmamış. Almanlar ise, Alman milliyetçiliğine bağlanırken, Hıristiyanlık’tan uzaklaşmışlar, kanunlara din gibi bağlanmışlar. Bu sebeple trafik kazaları, yok denecek kadar azdır. 

Dış yardımlar gözden geçirilmeli. 

Harp, kimya ve elektronik sanayimiz, yabancı sermayeyle yürüyor. 

Çağdaş olamıyanlar nüfus kontrolünden fayda umuyor.

İslâm ülkelerine sırtını dönenler, Avrupa’dan düşmanlık görüyor. 

Acaba liberalizm de diğer kelimeler gibi laftan ibaret mi kalacak, yeni yeni münakaşalara sebebiyet verecek mi? Yoksa 300 senedir devam eden gecenin sabahı olacak mı? 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder