Avrupaya
ait kelime ve tabirlerin, meselelerimize ışık tutacağına, İslâmî konulara
açıklık getireceğine inanmam, tatbikat da bunu göstermiştir.
Fakat
liberalizmin farklı bir yeri vardır. Kendini Avrupa ülkelerinden biri sayan
Türkiye, liberalizmi devlet görüşü, resmî ideoloji şeklinde kabullenirse, o
zaman Atatürkçülük ve laiklik açıklık kazanır.
Liberalizm,
dinde, siyasette ve ekonomide özgürlükten yana olmaktır.
Dinde
liberalizm:
Avrupada kilise kendi âlemine bırakılmış, devlet de akılla,
tecrübeyle yolunu çizmiştir. Elbette ki ceza kanunu kiliseyi de içine alır.
Dolayısıyla kilise, suç işlememek şartıyla serbesttir, bağımsızdır.
Türkiyede devlet
İslâmiyete ve Müslümana müdahale eder; İslâmiyet, devlete müdahale edemez.
Eğer
liberalizm gerçekleşirse, İslâmiyet ve ona bağlı Müslümanlar kendi âlemlerinde
kalır, sadece ceza kanunuyla kontrol edilir.
Bu durumda
Atatürkçülükle, laiklikle alakalı tartışmalar azalır.
Siyasette
liberalizm:
Demokrasiyle eş mânâya gelir: İnsan hakları, fırsat eşitliği, kanun
hakimiyeti, seçim, eşitlik, kuvvetler dengesi bu cümledendir. Hakimiyet
kayıtsız, şartsız milletinse, demokrasi de halk idaresiyse, bu millet Müslümandır.
Liberalizm de, demokrasi de Avrupada Hıristiyanlara tatbik edilirken;
Türkiyede Müslümanlara tatbik edilecektir. Müslümanlar dinlerinde serbest
bırakılmazsa, anlaşılmıyan, tarifi yapılmıyan kelimelerin yanına liberalizm de
eklenecektir.
İktisadi
liberalizm: Bırakın yapsınlar, bırakın birbirlerini geçsinler şeklinde
özetlenir. Devletler arasındaki liberalizm, ihracat ve ithalatta kendini
gösterirken, Türkiyede ihracatın az, ithalatın fazla olması liberalizm adına
talihsizliktir.
Yurtiçinde
liberalizm rekabete dayanır. Hileyle, sahtekarlıkla, yalancılıkla yapılan
rekabet liberalizm değil, ahlâksızlıktır.
Kaliteli,
ucuz mal (usulüne uygun) pazarlanırsa, faydalı rekabet ortaya çıkar. Böylece
hem iç, hem de dış tüketim canlanır.
* * *
KİTler,
karma ekonominin kalıntılarıdır. Bir zamanlar kapitalizmle sosyalizm karması
yapılırken, hem devlet işletmelerine, hem de özel sektöre fırsat verildi.
Liberalizm ise, devleti tüccarlıktan geri çekerken, kontrolü artırır.
Sendika
anlayışı öyle bir seviyeye gelmeli ki, işçi de, işveren de korunmalı. Bunlar
bir bütündür, ayrılırsa ikisi de kaybeder.
Şu anda
kırsal nüfus oranı yüzde ellidir. Bu oran ne kadar aşağı çekilirse, ülke o
oranda kalkınır.
Kırsal
nüfus, ya köyden şehire göçerek veya sanayiyi yurt sathında dağıtarak
azaltılır.
Göç, bin bir
problemi beraberinde getirir. Büyük şehirlerin derdi büyüktür.
Öyle ise
sanayi dağıtılmalı, bunun için de milletine yön veren bir devlet gereklidir.
Gayri Safi
Milli Hasılanın (GSMH) artması, ihracatı artırıp, ithalatı azaltmakla
mümkündür.
Enerji
gücünün artmasına gelince: Nehirlerimizin ve petrolün çoğu Doğudadır. Doğuda
güvenlik sağlanamadığı müddetçe, enerji gücü artırılamaz. Doğudan Batıya göç
de milli problemdir.
GAPı da
aynı şekilde ele almalıdır.
Orman
yangınları, yakılan imanla, ahlâkla doğru orantılıdır.
Bir kısım
zararlarına rağmen, turizm, milli gelirler içinde ele alınır.
Trafik
kazalarını, içkiyle, rüşvetle, saygısızlıkla, merhametsizlikle izah etmelidir.
Halkımız
İslâmiyetten uzaklaştırılmış, kanunlara da saygı kalmamış. Almanlar ise, Alman
milliyetçiliğine bağlanırken, Hıristiyanlıktan uzaklaşmışlar, kanunlara din
gibi bağlanmışlar. Bu sebeple trafik kazaları, yok denecek kadar azdır.
Dış
yardımlar gözden geçirilmeli.
Harp, kimya
ve elektronik sanayimiz, yabancı sermayeyle yürüyor.
Çağdaş
olamıyanlar nüfus kontrolünden fayda umuyor.
İslâm
ülkelerine sırtını dönenler, Avrupadan düşmanlık görüyor.
Acaba
liberalizm de diğer kelimeler gibi laftan ibaret mi kalacak, yeni yeni
münakaşalara sebebiyet verecek mi? Yoksa 300 senedir devam eden gecenin sabahı
olacak mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder