Gündelik
hayatımızdan iş hayatımıza, küçük yaştan ileri yaşlara kadar
hayatımızın hemen her anında ve alanında değişik kararlar
veriyoruz.Verdiğimiz kararların bir kısmını uygulama safhasına
geçirirken, bazılarını bir süre sonra uygulama aşamasında terk ediyoruz.
İster uygulamaya geçirelim, istersek yarı yolda vazgeçtiğimiz kararlar
olsun, bu kararlar kısa ve uzun süreli etkileriyle hayatımızı
şekillendiriyor. Bazen yıllarca önce verdiğimiz bir karar bize ömür boyu
mutluluk sağlarken, bazen de verdiğimiz bir kararın yıllarca faturasını
ödemek durumunda kalıyoruz. Bazen çok kolay karar veriyor, bazen de
günlerce bir konu üzerinde düşünüp yine de bir karara varamıyoruz.
Bazen
sadece kendimizi, bazen bir grubu, bazen de milyonları veya milyarlarca
kişiyi ilgilendiren kararlar alabiliyoruz. Bazen aynı konuda kişiye,
yere ve zamana göre farklı kararlar verebiliyoruz. O halde hayatımızın
hemen hemen her anını ilgilendiren ve çok boyutlu bir konu olan karar
verme konusunda doğru kararlar alabilmek içinnasıl bir karar süreci
izlemek gerekir?
Karar verme konusunda yeterli bilgiye sahip miyiz?
Yoksa birçok konuda olduğu gibi, hayatımızı rastgele ve acele verdiğimiz
kararlarla mı şekillendiriyoruz? En azından doğru ve sağlıklı bir karar
verebilmek için yeterince çaba gösteriyor muyuz?Karar verirken
sebepleri ve sonuçlarını öngörmeye çalışıyor muyuz? Verdiğimiz kararın
arkasında sonuna kadar durabiliyor muyuz?
Kısaca karar verirken,
kararımızın farkında mıyız? “Çocuklara doğru karar vermeyi
öğretmeliyiz” başlıklı bir yazıda şöyle bir ifade yer alıyor: “Yeterli
beyin gelişimi olmayan, düşünmeyi ve değerlendirmeyi henüz öğrenmemiş
bir çocuğun karar vererek, seçim yapmasını istemek onu çaresiz bırakmak
ve sıkıntıya sokmak demektir. Karar verebilmek ve seçim yapabilmek,
çocuğun gelişim düzeyi arttıkça gelişir. Ama bu gelişimin sağlıklı
olabilmesi için çocuğun bilgilenmesi, bilgiyi değerlendirebilmesi,
düşünmeyi öğrenmesi gerekir. Bu gelişim süreci, kendiliğinden olmaz.
Oysa aileler çoğunlukla “büyüsün, bizim yaşımıza gelsin öğrenir,”
derler.” Bu ifadeden anlıyoruz ki, sağlıklı bir karar verme yeterli
beyin gelişimi, sağlıklı bir düşünme ve değerlendirme yapabilme
becerisine bağlıdır. Bu becerinin rastgele kazanılması mümkün olmadığı
gibi, tecrübi olarak bu beceriyi kazanmaya çalışmak da hem uzun sürer
hem de insanı zor durumlarda bırakabilir. İşte bu noktada, kritik ve
analitik düşünme, kritik ve analitik düşünme sürecinin yöntem ve
tekniklerinin öğrenilmesi, karar vermede bu teknik ve yöntemlerden
yararlanılması daha iyi, daha doğru ve bizi mutlu edecek kararların
alınmasına da bir zemin oluşturabilmektedir.
KARAR VERMENİN TANIMI VE BAZI TEMEL KAVRAMLAR
Karar verme farklı bilimsel
disiplinlerde farklı şekillerde tanımlanabilir. Genel olarak, karar
verme; karar vericinin değişik seçeneklerle karşı karşıya bulunduğu
durumlarda bunlar arasından kendi amaçlarına en uygun olanını,
kendisince belirlenmiş belirli ölçülere göre seçebilmesidir. En uygun
kararın verilmesini amaçlayan karar analizi, karar vermeye analitik ve
sistematik bir yaklaşımdır ve verilen iyi bir karar, eldeki mevcut bütün
verileri ve olası seçenekleri dikkate alan, mantıksal ve problemi
çözmeye yönelik nitel ve nicel yaklaşımlardır.
Karar analizi kapsamında
kullanılan bazı temel kavramlar aşağıda kısaca açıklanmıştır: Karar
verici: Mevcut karar seçeneklerinden birini tercih eden kişi veya grup,
karar veren veya karar verici olarak tanımlanır. Karar vermede en önemli
etken karar verenin özellikleridir. Kararı veren kişi çok sayıda
çevresel faktörün yanı sıra psikolojik ve biyolojik özelliklerin etkisi
altındadır. Amaç veya ulaşılacak sonuç: Karar vericinin faaliyetleri ile
elde edebileceği amaçlar veya ulaşılacak sonuçlardır. Karar Ölçütü:
Karar verici veya yöneticinin seçimini oluşturmada kullandığı model veya
değerlendirme sistemidir.
Örneğin, yatırım yaparken amacımız yatırımın
kârını maksimum düzeye çıkarmak ya da maliyeti minimum düzeye indirmek
olabilir. Nitekim işletme bilimi açısından da kurulan birçok model karın
maksimum veya maliyetin minimum olmasına yönelik modellerdir.
Seçenekler (Stratejiler): Karar verenin seçebileceği farklı seçenek
faaliyetleridir. Seçenekler karar verenin kontrolü altındaki kaynaklara
bağlıdır ve kontrol edilebilir değişkenlerdir.
Olaylar veya doğa
koşulları: Karar verenin kontrolü altında olmayan ve karar verenin
seçenek tercihini etkileyen faktörlerdir. Sonuç veya geri ödemeler: Her
bir karar seçeneği ve doğa koşulları altında ortaya çıkan değeri veya
sonucu yansıtır. Sonuçlar genel olarak sayısal değerlerle belirlenir ve
bu değerlere geri ödeme adı verilir. Ödemeler Matrisi: Karar
seçenekleri, doğa koşulları ve sonuçlar bir tabloda ifade edilir. Bu
tabloya ödemeler matrisi, ödemeler matrisinin herbir elemanına da sonuç
adı verilir.
KARAR VERME SÜRECİ
Karşı karşıya kalınan karar problemleri
sıradan olabileceği gibi, basitten karmaşığa doğru değişen bir yapıda
olabilir. Bu tür problemlerin çözümü için bir karar problemi yapısının
veya modelinin geliştirilmesi gerekir. Karar vermede kullanılan modeller
karar verme ölçütleri olarak adlandırılır. Kararlar, problemleri
çözümlemek amacıyla alınırlar. Herhangi bir problemin var olabilmesi
için gerekli koşullar şunlardır:
a) Problemle ilgili karar vermek
isteyen en az bir kişinin var olması gerekir.
b) Kararı verecek kişinin
ulaşmak istediği bir veya birden fazla amacın var olması gerekir.
c)
Kararı verecek kişinin birden fazla seçenek çözüm yolunun olması
gerekir.
d) Alternatif karar seçeneklerinin sonuçları birbirine eşit
olmamalıdır.
e) Hangi alternatifin seçileceği konusunda bir şüphe
olmalıdır.
Burada ilk dört koşul gerekli, beşinci
koşul ise gerekli ve yeter koşuldur. Karar verme, yönetimin de en temel
süreçlerinden biridir ve yöneticiler zamanlarının büyük bir bölümünü bu
sürece tahsis ederler. Karar alternatiflerinden hangisinin seçileceğini
belirlemek için karar ölçütünün belirlenmesi gerekir. Karar ölçütü,
belirlenen amaç veya amaçlara ulaşmayı sağlayan en uygun karar
alternatifini seçme metodunu belirlemektir. En başarılı karar verme
süreci aşağıdaki adımlardan oluşur:
a) Problemin tanımlanması: Gündelik
basit işlerimizin dışında önemli kararlar verirken problemin
tanımlanması daha da büyük önem taşır. Bu noktada problemin doğru
tanımlanması, çözümün de yarısıdır, denilebilir. Problemi tanımlarken,
problemin dışına çıkarak, ilgili konuya farklı açılardan bakabilmek,
eldeki bütün verileri değerlendirmek ve neye karar vermemiz gerektiğini
belirlemek gerekir. Acelecilik ve kolaycılıktan uzak, sonuca değil
soruna odaklanmamız gerekir.
Örneğin, Denizli’de üniversitede okuyan bir
öğrenci parasızlık çekiyor. Problem nedir? Bize aylık olarak ailemizden
gelen para miktarı mı az, yoksa gelen para fazla olmasına rağmen para
harcama konusunda çok savurgan davrandığımız için mi parasızlık
çekiyoruz. Bir şirkette yöneticisiniz ve her toplantıda tartışma
çıkıyor. Siz de birim yöneticileriniz de toplantı olmaması için dua
ediyorsunuz. Problem nedir? Toplantıyı iyi yönetemiyor
musunuz?Toplantıya katılanlar tartışmayı çok mu seviyorlar? Şirketinizin
gerçekten çözülemeyecek dev problemleri mi var? Yoksa organizasyon
yapısı ve iş akış süreçlerinizde tanımlanmamış boşlular olduğundan yetki
kargaşası mı yaşıyorsunuz?
b) Problemin çözümü için karar ölçütü ve
amaçların belirlenmesi:Karar vermede vereceğimiz karar, karar ölçütüne
bağlıdır. Paranın söz konusu olduğu problemlerde genellikle ya kazancı
daha fazla olan ya da maliyeti daha düşük olan alternatifi seçeriz.
Probleme ve problem konusuna göre karar ölçütleri çok farklı olabilir.
Örneğin yeni otomobil alacaksak; arabanın hızı, konforu, yakıt tüketimi,
bagaj kapasitesi, dayanıklılığı, problem çıkarmaması gibi çok sayıda
faktör bizim için bir ölçüt veya amaç olabilir.
c) Alternatiflerin
geliştirilmesi: Amaç veya karar ölçütünün belirlenmesinden sonra karar
alternatifleri ortaya konulmaya çalışılır. Ortaya konulacak karar
alternatiflerinin her birinin etkinliği karar vericinin kontrolü dışında
ve gelecekteki olaylardan bağımsızdır. Bu olaylar kontrol edilemeyen
olaylar olarak tanımlanır.Örneğin, Karar verici ekonomik olma durumunu
dikkate alarak LPG’li veya benzinli otomobil almak gibi iki karar
alternatifi ortaya koyabilir. Bu durumda iki alternatiften birini seçmek
karar vericinin kontrolü altında, fakat gelecekteki LPG ve benzin
fiyatları karar vericinin kontrolü altında değildir.
d) Alternatiflerin
karşılaştırılması ve analiz edilmesi: Alternatiflerin karşılaştırılması
karar ölçütüne göre yapılacaktır. Karar ölçütümüz tek faktör (Tek
ölçütlü karar verme) de olabilir, birden fazla faktör (çok ölçütlü karar
verme) de olabilir. Diyelim ki, önümüzdeki hafta pazartesi günü
İstanbul’a gelmek üzere otogardan otobüse bineceğim. Peki, otogara nasıl
gidebilirim?
İki seçeneğim var: Servisi kullanmak veya kendi arabamla
gitmek. Eğer maliyet benim için tek ölçüt ise, firmanın servisini
kullanmam uygun olacaktır. Parasal olarak hiçbir bedel ödemeyeceğim. Ama
buna karşılık, servis için bir buçuk saat önce hazır olmam gerekir.
Kendi arabamla ise on beş dakikada ulaşabilirim. Zaman ve para
konusunda, rahat gitme konusunda karar vermemiz gerekiyor.
e) En iyi
alternatifin seçilmesi: Alternatifler karşılaştırılıp, analiz edildikten
sonra amacımızı en iyi karşılayan alternatif seçilir.
f) Seçilen
alternatifin uygulanması: Seçilen alternatif uygulanır. g) İstenilen
sonuçların elde edilmesi için sonuçları gözden geçirmek: Özellikle
yönetsel kararlarda, kararın gerçekten uygulanıp uygulanmadığının takip
edilmesi, uygulamada sorunlar varsa sorunların çözümüne yönelik gerekli
tedbirlerin alınması gerekir.
KARAR VERMEDE KARAR ORTAMLARI
Karar ortamlarının farklı olması farklı
analiz tekniklerinin kullanılmasını gerektirmektedir. Bazı teknikler bir
kategori için diğerlerinden daha uygun olabilir. Karar ortamına göre
hangi tekniğin uygun olduğu seçilmelidir. Kararlar belirlilik,
belirsizlik ve risk ortamında verilmekte olup, bu ortamlar aşağıda
kısaca açıklanmıştır.
1.1. Belirlilik Ortamı Belirlilik
ortamında karar vermede, seçeneklerin hangi koşullar altında
gerçekleşeceği kesin olarak bilinmektedir. Yani ortaya çıkacağı beklenen
olayın olasılığı birdir. Örneğin elimizde birkaç yatırım seçeneği var.
Söz konusu yatırımların maliyetleri sağlayacak gelirleri kesin olarak
bilinmektedir. Amaç gelirin maksimum olması ise en fazla gelir sağlayan
yatırım seçilir. Bu tip karar problemi deterministikyani belirli bir
yapıya sahiptir.
Deterministik yapıya sahip karar alma problemlerine
örnek olarak doğrusal programlama verilebilir. Bu ortamda amaç
fonksiyonunun maksimum veya minimum olduğu dikkate alınarak
stratejilerden biri seçilir.Yine, seçilecek otomobil alımı için 5
yıllığına benzin fiyatları için bir petrol istasyonu ile anlaşma
yapıldığını farz ettiğimizde, verilecek karar belirlilik ortamında
verilen karardır.
1.2. Belirsizlik Ortamı Herhangi bir
faaliyetin sonucu bilinmediğinde yani kontrol edilemediğinde durum biraz
daha farklıdır. Kontrol edilemeyen faaliyetin mümkün sonuçlarının
olasılık dağılımı hakkında hiç bilgi yok ise belirsizlik durumu vardır.
Bu durumda kontrol edilemeyen olaylar tanımlanabildiği halde, olasılık
belirlemek mümkün olamamaktadır. Durum veya olayların gerçekleşme
olasılıklarının bilinmediği belirsizlik ortamında karar vermek için
belirsizlik altında karar verme ölçütleri kullanılmaktadır.
1.3. Risk Ortamı Risk ortamında karar
vermede alınacak belirli bir karara ilişkin değişik sayıda koşullar söz
konusudur. Her seçeneğin her koşul altında varacağı sonuçlar belirli bir
olasılıkla oluşur. Karar verme, yani seçeneklerin seçimi belirli
olasılıklara dayandırılarak yapılır. Bu tip ortama risk ortamında karar
verme denir. Bu tip karar problemleri stokastik (olasılıklı) karar
problemleri olarak da isimlendirilir. Risk ortamında durum veya
olayların olma olasılıkları objektif olarak bilinmektedir.Örneğin,
hilesiz bir paranın havaya atıldığında yazı ve tura gelme olasılığı
½’dir. Risk ortamı belirlilik ve belirsizlik uç noktaları arasında yer
almaktadır. Bu ortamda herbir doğa koşulunun olma olasılığı
belirlenebilmekte olup, olayların olasılıkları toplamı da 1’e eşittir.
Hayatımız, küçük ve sıradan olan ne
yiyeceğimiz ve giyeceğimizden hayatımızı değiştirmeye, evlenip
evlenmeyeceğimizden kiminle evleneceğimize, işe girme veya iş
değiştirmeye, çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimize kadar kolay ya da
zor kararlarla dolu.
Seçim hakkımızı hayatımızın her anında en üst
düzeyde kullanmaya çalışırız. Bu,kişiliğimizin merkezidir: özgür
iradenin tam olarak tanımıdır. Bu özgür irademizle bazen bizi mutsuz
veya pişman eden kötü kararlar alırız.
Peki, bilimsel araştırmalar daha
iyi kararlar almamıza yardımcı olabilir mi? İyi ve sağlıklı kararlar
alma, bizim görünüşte duygusal ve rasyonel yani akla dayalı güçlerimizi
dengelememizi gerektirir. Kesin olarak mevcut durumu algılamak, geleceği
doğru olarak tahmin etmek, başkalarının düşüncelerini kavramak ve
belirsizlikle ilgilenmek iyi bir karar almanın önkoşuludur.
Çoğumuz,
kararlarımızın arkasındaki zihni düşünce süreçlerini göz ardı ederiz.
Oysa psikologlar ve nörobiyologlar insanların daha iyi kararlar
vermelerine yardımcı olmak için bu konularda ciddi araştırmalar yapmaya
çabalıyorlar ve zihinlerimizi doğru kararlar almaya yönlendirmek için
birçok heyecan verici keşifler ortaya koyuyorlar. Aşağıda bu
araştırmalara dayalı olarak, daha iyi karar vermede dikkat edilecek
hususlar özetlenmiştir:
1. Kararlarınızın sonuçlarından
korkmayın: Bir hafta sonunu Uludağ’da geçirme ile 15 günlük yarıyıl
tatilini köyde geçirme, büyük bir ev karşısında yeni bir araba satın
alma, hatta kiminle evleneceğimiz gibi alacağımız her karar geleceği
tahmin etmemizi gerektirir. Her durumda, tercihlerimizin sonuçlarının
bizi nasıl hissettireceğini, faaliyetlerimizin duygusal veya zevkli ne
tür sonuçları olacağını tasavvur etmeye çalışırız. Akla uygun olarak,
bizi tamamen mutlu edeceğini düşündüğümüz seçenek bizim için ağır basar.
Bu etkileyici, duygusal tahmin etme teorik olarak iyidir.
Tek problem,
bu tahmini yapmada çok iyi olmamamızdır. İnsanlar için rutin olarak
karar vermeyi zorlaştıran en önemli faktörlerden biri, iyi veya kötü
olarak, daha kararı vermeden sonucunu düşünmeye başlamaktır. Aslında
araştırmalar da, kararın sonucunu düşünürken her zaman abartıya
kaçıldığını göstermektedir. İyi veya kötü durumun ortaya çıkma şansı
eşit olmasına karşın, insanlar kaybetme riskinin iki kat daha fazla
olduğunu düşünmektedirler.
Yani kararın sonucunda hiçbir zaman önceden
hayal edildiği kadar acı ya da mutluluk yaşanmıyor. Kişileri bu abartılı
yanlış öngörülerde bulunmaya iten ise kaybetme korkusudur. O halde
unutmayalım ki, gelecekte kararımızın sonucu ne olursa olsun, bizi,
düşündüğümüzden fazla memnun etmeyeceği gibi, düşündüğümüzden fazla da
incitmeyecek veya acı vermeyecektir.
2. İçgüdülerinize güvenin: Aşırı bilgi
birikimi hayatın her alanında, özellikle de pratik düşünülmesi gereken
zamanlarda sorun yaratabilir. İyi ve doğru bir karar için her zaman uzun
bir süreye ihtiyaç olduğu düşünülür; oysaki hayatın bazı alanlarında
ani ve içgüdüsel fikirler uzun zaman harcanarak alınan kararlardan çok
daha iyi sonuçlar verir.
Princeton Üniversitesi’nden JanineWillis ve
Alexander Todorov ilk kez karşılaştığımız insanların güvenilirliği,
yeterliliği, saldırganlığı, yeteneği ve ilgi çekiciliği ile ilgili
izlenimlerimizin, o kişinin yüzünü gördüğümüz ilk 100 milisaniye içinde
oluştuğu sonucuna ulaştılar. Süre bir saniyeye kadar uzatıldığında, çok
az kişinin ilk düşüncelerini yeniden gözden geçirdiklerini, alelacele
verilen kararların daha güvenilir olduğunu gördüler.
3. Duygularınızı dikkate alın:
Duygularınızın karar vermenin düşmanı olduğunu düşünebilirsiniz.
Aslında, duygularımız karar vermenin ayrılmaz bir parçasıdır. En temel
duygularımız, hayatımızı tehdit eden durumlarda hızlı ve bilinçsiz
kararlar almamızı etkin şekilde kullanma konusunda oldukça
gelişmiştir.Özellikle gündelik işlerde karar alırken geçmişteki
tecrübelerimize dayalı duygularımızı yoğun bir şekilde kullanırız.
Önemli olan duygularımıza güvenerek karar almak değil, karar alırken
hangi duygulardan yararlandığımızdır. Örneğin, öfke altında aldığınız
kararlar daha bencil, daha aceleci ve daha risklidir. Üzüntü ise doğru
karar alınmasını sağlayan tek duygudur. Hatta araştırmalara göre hayatı,
kararları ve geleceği en iyi öngören kişiler depresyondakilerdir.
Psikologlar, bu özelliği, ‘Depresif gerçekçilik’ olarak tanımlamaktadır.
4. Kararınızı etraflıca düşünün: Hiçbir
zaman gerçek anlamda objektif olamayacağınızı kabul etmelisiniz.
Geçmişiniz, yaşadıklarınız ve duygularınız, farkında olmasanız da sizi
taraf yapar. İyi ve doğru bir seçim yapmak istiyorsanız hatalı
olduğunuzu gösterecek kanıtları görmezlikten gelmeyin. Fikirlerinizi
çoğaltmaktan, değiştirmekten kaçınmayın. Kendinize açıklıkla bakmayı
deneyin ve öyle karar verin.
5. Ayrıntılara boğulmayın: Karar alma
sürecinizi sekteye uğratacak en büyük kriz anlarından biri de
ayrıntılara takılmaktır. Psikologların ‘Demir atma etkisi’ adını
verdikleri bu durumun ne zaman karşınıza çıkacağı belli olmaz. Örneğin
indirim döneminde, eşyanın orijinal fiyatına bakınca kelepir olduğunu
düşünebilirsiniz. Ancak, aslında ürün indirimli fiyatı ile hala
değerinin üstünde satılıyor olabilir.
6. Gidenin ardından yas tutmayın:
‘Zararın neresinden dönülse kardır’ sözüne fazla inanmayanlar, eski
alışkanlıklarından kopmakta zorlanırlar. Oysa bazı durumlarda geçmişi
bırakıp geleceğe yönelik kararlar almak, zarardan çok yarar getirir.
Yürümeyen bir ilişkiyi zorla yürütmeye çalışmak, kapasitenin üstünde bir
işin altından kalkmaya uğraşmak ya da artık kullanılamayan giysilerden
vazgeçmek gibi. ‘Olan oldu, biten bitti’ mantığını benimseyenler,
geçmişteki hatalardan pişmanlık duymadan yeni kararlara doğru kolayca
yol alabilirler.
7. Gözlüklerinizi değiştirin: Hayata
bakış açınızı değiştirdiğinizde geçmişte gözden kaçan birçok şeyi fark
etmeye başlayacaksınız. Örneğin ürününe ‘yüzde 10 yağ içerir’ yerine
‘yüzde 90 yağ içermez’ yazan satıcılar artık sizi aldatamayacaktır. Siz
görmek istediğiniz gibi bakmak yerine, birkaç farklı açıdan bakmaya
başladıkça kararlarınızı daha kolay ve daha emin bir şekilde vermeye
başlayacaksınız.
8. Toplumsal baskılara yenilmeyin:
İnsanların fikirlerini oluştururken ve karar verirken sosyal yapıdan ve
sosyal yapının unsurlarından büyük ölçüde etkilenirler. Aile ve arkadaş
çevresi, sivil toplum örgütleri, dini veya siyasi gruplar, alınan
kararları az veya çok etkiler. Tek yaşayan kişiler, grup içindeki
kişilere göre kararlarını her zaman daha kolay verirler.
Sorumluluğunuzun ve kararlarınızın hiçe sayıldığı ortamlardan uzak
durmakta yarar vardır. Bireylerinin fikirlerine saygı duyan tartışmaya
açık gruplar içinde yer almak size çok şey kazandıracaktır.
9. Seçeneklerinizi azaltın: Fazla
seçenek hata yapma oranınızı artırır. Örneğin elinizde birden fazla
diyet programı varsa kendinize en uygun olanını seçmekte mutlaka
zorlanırsınız. Seçenekler arttıkça, inceleme, değerlendirme süreci
artar, zihin karışır ve beyin bir anda bloke olma tehlikesi ile karşı
karşıya gelir. Az ama öz seçenek, her zaman fazla seçenekten daha
iyidir. O nedenle karar vermeden önce seçenekleri azaltmakta her zaman
fayda vardır.
10. Topu başkalarına atın: Bazı
durumlarda karar vermek sanılandan daha zor ve karmaşıktır. Bu gibi
durumlarda karar verme görevini başka bir kişiye devredebilirsiniz.
Örneğin arkadaş grubunuz için ortak bir plan yapma görevini başka
kişilere devredebilirsiniz. Böylece hem zihninizi rahatlatır hem de
stres düzeyinizi aşağıya çekebilirsiniz.
SONUÇ: Sağlıklı ve
doğru kararlar verebilmek için karar verme süreçleri çok iyi öğrenilmeli
ve verilen kararların kalitesi geliştirilmelidir. Başarılı ve doğru bir
karar vermede, probleme ilişkin tüm veri ve gerçekler toplanmalıdır.
Karar verici kendisini, amaç ve hedeflerini çok iyi tanımlamalı,
vereceği kararın sonuçlarını çok iyi analiz etmelidir. Karar vermenin
amacının sorunu en iyi şekilde çözmek olduğu unutulmamalıdır.
Önyargılardan uzak, kritik ve analitik düşüncenin yöntemlerini
kullanarak, tarafsız, duygu-akıl dengesini kurarak, çevresel faktörleri
ve kaynakları dikkate alarak karar verme bir sanattır ve bilimdir.
HİKÂYE-1: ACELE KARAR VERMEK ÜZERİNE…
Efendim köyde yaşlı bir adam varmış. Çok
fakir. Ama imparator bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan beyaz
bir atı varmış ki… İmparator at için ihtiyara neredeyse hazinesinin
tamamını teklif etmiş, ama ihtiyar adam satmaya bir türlü yanaşmamış.
“Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı?”
dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..
Köylüler ihtiyarın başına
toplanmış.. “Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları,
çalacakları belliydi. İmparatora satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler
gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.. İhtiyar,
“karar vermek için acele etmeyin” demiş.. Sadece ‘at kayıp’ deyin. Çünkü
gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın
kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz.
Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse
bilemez..” Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan iki
hafta geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara
gitmiş kendi başına. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp
getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
“Babalık” demişler.. “Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir
talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at
sürün var..” “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.
Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.
Bilinen gerçek sadece bu. Ondan
ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci
cümlenin ilk kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir
yürütebilirsiniz?..” Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler
açıktan ama içlerinden “Bu herif sahiden geri kafalı” diye düşünmüşler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek
oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi
uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. “Bir
kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun uzun süre
yürüyemeyecek. Sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha
fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme
hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin.
Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu..
Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama
acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde ilerler ve
ondan sonra neler olacağı size aslabildirilmez..” Birkaç hafta sonra,
düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. İmparator son bir ümitle
eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler,
ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar.
Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yok gibiymiş; giden
gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes
adeta biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. “Gene haklı
olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse
yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun
bacağının kırılması talihsizlik değil, şansmış meğer..” “Siz erken karar
vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler
bilemez. Bilinen bir tek gerçek var.
Benim oğlum yanımda, sizinkiler
askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin talihsizlik olduğunu
sadece Allah biliyor.” Bir yol biter yenisi başlar. Lao Tzu, öyküsünü
şu nasihatle tamamlarmış: “Acele karar vermeyin. O zaman sizin de
herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı
hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir, karar
verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna
rağmen akıl insanı daima karara zorlar.
Çünkü gelişme halinde olmak
tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir
yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir
hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu
görürsünüz.” Hayat çetrefil bir yolculuktur. Güzergâhı kimse bilmez.
Acele karar vermek, ecele karar vermektir.
Kasabanın birinde, güzeller güzeli bir
kız yaşarmış. Bütün erkekler, onunla evlenmek ister, fakat o hiçbirini
beğenmezmiş. Yine, onun reddettiği gençlerden biri, unutmak için şehre
yerleşmiş.
Yıllar sonra kasabaya uğradığında, kimseyi beğenmeyen bu kız
kimle evlenmiş acaba diye merak etmiş ve birilerine sorup, kızın
evlendiği kişinin evini bulmuş ve kızın evinin önünde beklemeye
başlamış.
Biraz sonra içerden oldukça çirkin, göbekli bir adam çıkmış.
Genç adam, böyle birini görünce çok şaşırmış. Kapıyı çalmış ve yıllar
önce evlenmek istediği o kıza sormuş; “Senin gibi kimseyi beğenmeyen bir
kız, nasıl olurda böyle biriyle evlenir?” Kız hüzünlenmiş ve demiş ki;
“Şu gördüğün gül bahçesine gir ve bana en güzel gülü koparıp getir,
fakat kesinlikle geçtiğin yere geri dönme.” Genç adam, en güzel gülü
getirmek için bahçeye girmiş.
Karşısına çok güzel bir gül çıkmış, fakat
mutlaka daha iyisi vardır diye, ilerlemeye devam etmiş. Karşısına çok
güzel güller çıkıyor, fakat o, en iyisini bulmak amacıyla ilerlemeye
devam ediyormuş. Birde bakmış ki,bahçenin sonuna gelmiş ve orada sadece
solmuş bir gül kalmış. Geri dönemeyeceği için de,mecburen o solmuş gülü
götürmüş kıza. Kız genç adama bakmış ve demiş ki, “İşte benim hikâyemde
böyleydi”.
Halil SAVAŞ
Kaynak: www.zinde.info
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder