Değiştirip daha iyisini yapmaya çalıştığımız 1982 Anayasası’nın 66.
maddesi “Türk”ü değil, “Türk vatandaşlığı”nı tarif ediyor. Buna göre,
“Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Bu
fıkranın devamında yer alan, “Türk babanın veya Türk ananın çocuğu
Türk’tür” ibâresi 2001 değişikliğinde kaldırıldı.
Madde şu haliyle bile
problem taşımıyor, bir ırka veya etnik cinse değil, siyasi tâbiyete
atıfta bulunuyor. Bu maddeden hareketle, “Devlet benim etnik ve kültürel
kimliğimi tarif edemez” diye ihtilâf çıkarmak mânâsız görünüyor.
Anayasa
metninde, farklı etnisitelere mensup vatandaşları tahkir edici veya
onlara ille de Türklük izâfe edici bir mânâ yok. Teknik bir ifadedir ve
bu ifade, diyelim ki Arap asıllı bir vatandaşımızı kültürel mânâda Türk
yapmaz. Sıkıntı, anayasa metninden değil bazı cebrî devlet
politikalarından kaynaklanıyordu. Dağlara taşlara, her resmî binanın
cephesine “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesini yazmak, etnik itibarla
Türk olmayanlar için zorlayıcı, bizatihi Türkler için ise maddî bir
temelden mahrum romantik bir sözdü. Resmî eğitimin okullarda, abartılı
bir Türk milliyetçiliği edebiyatı üzerinden yürütülmesinde de aynı
mahzurun izlerini sürmek mümkün.
Yeni anayasada 66. maddenin
benzeri veya muadili bir düzenleme illâ ki olacak çünkü bir yurttaşın
hangi tâbiyet üzerinden siyasi kimlik kazanacağı ve vatandaşlık
hukukunun esasları, anayasada belirtilmesi gereken bir husus. Burada
problem yok; problem, Türk kelimesinin vaktiyle yerli-yersiz bol
miktarda ve genellikle kötüye kullanılmış olmasından kaynaklanıyor ve
psikolojik bir mahiyet taşıyor.
Psikolojik sıkıntıların aşılması
kolay değildir çünkü işe duygular ve hemen ardından siyasi hesaplar
karışıyor. Yeni anayasada devletin, vatandaşlarına karşı ön yargısız,
eşit ve âdil bir yaklaşım göstermesi gerektiği konusunda ihtilâf yok.
İnsafla tesbit ve kabul etmeliyiz ki, beğenmediğimiz 1982 Anayasası,
etnik mânâda Türk unsuruna herhangi bir imtiyaz ve üstünlük bahşetmiş
veya Türk asıllı olmayanları anayasal haklarından mahrum bırakmış
değildi. 82 Anayasası’nın problemi, özellikle başlangıç kısmında yer
alan abartılı ve gereksiz Türklük medhiyesidir.
İşin garip tarafı
şu: “Türklük” denilen şey fiilen, 82 Anayasası’nın başlangıç kısmındaki
abartılı ifadelerden ötürü nimetlenmiş değildir; bilakis o psikolojik
üstünlük kurmaya yönelik ifadelerin psikolojik tortularıyla uğraşıyoruz
bugün. “Burada sadece Türkler yaşamıyor ki ülkenin adını Türkiye
koyuyorsunuz” gibi abartılı eleştiriler aslında anayasal yapıdaki bir
eşitsizlikten değil, psikolojik bir rahatsızlıktan doğuyor. İfratta
ısrar, bir süre sonra tefrite yol açıyor, olup biten bu.
Yeni bir
anayasa yapmaya çalışıyoruz elbirliği ile, yeni bir ülkeye yeni bir
isim aramıyoruz. Ülkenin adı Türkiye’dir; Türkiye ismi 1923’te icat
olunmuş uydurma bir kavram değil, XV. asırdan beri yaşadığımız
coğrafyaya bu isim veriliyordu. Kelime köklüdür ve tarihî vardır ve
ayrıca altını çizmeye gerek görmemeliyiz ki aynı Türkiye, içinde sadece
Türklerin meskûn bulunduğu bir yer olmadı hiçbir zaman; daima farklı ve
renkli unsurlara vatan oldu.
Devletin adı Türkiye
Cumhuriyeti’dir, değişmez; değişmesi gereken “Cumhuriyet”in içini daha
çok hukuk, daha çok demokrasi ve insani değerlerle zenginleştirmektir.
Bu
devletin vatandaşları da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır; isteyen
-diyelim ki yurtdışında kendilerini tanıtırken, eskiden de olduğu gibi-
“TC tâbiyetinde bulunan bir Türk’üm veya Kürt’üm veya Ermeni’yim” der,
mesele biter.
Vaktiyle iyi hesaplanmadan kullanılmış kötü bir
milliyetçi dil, böyle anayasa problemlerine yol açabiliyor. Yeni
anayasamızda vatandaşlığı tarif ederken daha soğukkanlı, teknik ve
abartı ihtiva etmeyen bir dil kullanarak bu psikolojik engelleri
bertaraf edebiliriz; asıl güç olan her şeyiyle mükemmel bir anayasa
kaleme almaktan çok orada yazılanları yaşanabilir kılmak için göstermek
gereken gayret ve samimiyettir. Bir anayasaya, ona destek veren bütün
unsurların adını yazmak gerekmiyor ama her unsura temel haklarını
dilediği gibi tasarruf imkânı veren âdil bir hukuk nizamı kurmak
şarttır.
Yeni anayasada her nevi kavmiyetçiliği dışlayan (ayaklar
altına alan) bir bakış açısının egemen olmasını bütün kalbimle
destekliyorum. Anayasa metinlerinde böbürlenip durmak, hiçbir etnik
unsura faikiyyet sağlamıyor. Eğer varsa bizim üstünlüğümüz, hakikaten
demokratik bir hukuk devleti için yapacağımız katkı ve fedâkârlıkla
ölçülmelidir.
http://ahmetturanalkan.net/yazi/yeni-bir-ulke-degil-yeni-bir-anayasa/ internet sayfasından alınmıştır.
HER ARAYANA HİKMET NASİP OLMAZMIŞ, ANCAK HİKMETE ERENLER DE ONU ARAYANLARMIŞ. HİKMETİ ARAYIŞTA KAİNAT KİTABINI OKUMALI, OLMUYORSA "OKUYABİLENİ OKUMA" İLE MESAFE ALINMALI. GÜZELİ FARKETMENİN ÖLÇÜSÜDÜR, BAŞKALARI İLE PAYLAŞMA İSTEĞİ. GÜZEL BULDUĞUM OKUMALARI PAYLAŞIYORUM...
Popüler Yayınlar
-
konsept Konsept dilimize Fransızcadan geçmiş bir kelimedir. Anlamı kavram demektir . Konseptualizm ise kavramcılık demektir 1 ...
-
1. Kavram ve terimin tanımı: Kavram, bir nesnenin zihindeki tasarımıdır. Terim ise, kavramın dille ifade edilmesidir. Kavramı hayal...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder