Bazı İslamcı yazarlar İslam ile liberalizm veya İslam ile liberalizmin özgürlük kavrayışı arasında karşılaştırmalar yaparak ilginç fakat mantıksız sonuçlara ulaşıyorlar.
En başta
belirtmek gerekir ki, tam bir liberalizm-İslam karşılaştırması yapmak hem
gereksiz hem imkânsızdır; zira liberalizm gevşek, açık uçlu bir ideoloji İslam
ise bir dindir. Tam karşılaştırma her türün kendi içinde yapılmak zorundadır.
İslamcıların
liberalizme, özellikle liberal özgürlük konseptine yönelik eleştirileri,
liberalizme diğer bazı kanatlardan, meselâ sosyalistlerden, faşistlerden ve
komüniteryenlerden gelen eleştirilerle bir temel metodolojik özelliği
paylaşmaktadır:
Halk diliyle, "kendisi çalıp, kendisi oynamak",
liberalizm literatüründe yaygın tabirle, "bir hasır adam haline
getirilmiş" liberalizmi doyasıya dövmek. Bu şöyle yapılır: Liberalizme ve
liberal özgürlük anlayışına muhalif kişi, önce bunları istediği gibi
tanımlar-tasvir eder, sonra eleştirisini yapar. Tanımlamanın-tasvirin doğruyu
yansıtıp yansıtmadığı, ilgili literatüre dayanıp dayanmadığı önem taşımaz.
Mühim olan eleştiriye elverişli bir zeminin hazırlanmasıdır.
Bunun nasıl
yapıldığını özgürlük kavramı üzerinden örneklendirebiliriz. Özgürlük, şüphe yok
ki, liberal düşüncenin temel değeri ve liberalizmle ilgili literatürün ana
konusudur. Locke, Hume, Smith, Constant, Bastiat, Montesquieu, Lord Acton gibi
klasik, Mises, Hayek, Leoni, Popper, Rothbard, Nozick gibi modern dönem
filozofları ve günümüzde Hoppe, Epstein, Schmidtz, Barnett, Narveson, Barry,
Tomasi, Kukathas, Erdoğan gibi onlarca akademisyen düşünür özgürlük üzerine
muazzam bir literatür oluşturmuştur. Liberalizmin özgürlük anlayışından
bahsedilecekse bu isimlere gitmek ve ne dediklerine bakmak entelektüel
dürüstlüğün ilk şartıdır. Sosyalistlerin, komüniteryenlerin bunu nadiren
yaptığını biliyoruz. Şimdi, bazı İslamcılar aynı yolun yolcusu.
İSLAMCILARIN
GÖREMEDİĞİ ŞEY
Liberal
düşüncenin özgürlük literatürü, liberal özgürlük anlayışının ne olduğunu
tereddüde yer bırakmayacak netlikte ortaya koyar. Özgürlük bireye ait bir
değerdir. Bireyin seçmek ve yapmak istediği şeyleri seçip yapmasının keyfî
olarak engellenmemesi; seçmemek ve yapmamak istediği şeyleri seçmeye ve yapmaya
keyfî olarak zorlanmamasıdır. Özgür birey, dinî veya felsefî inancını,
değerlerini, hayat tarzını, mesleğini serbestçe seçme ve izleme hakkına
sahiptir. Ondan beklenen tek şey, eşit özgürlük ilkesine saygı göstermesi, yani
kendisinin sahip olduğu özgürlüğe başkalarının da sahip olduğunu kabul etmesi
ve hâl ve hareketlerini buna uyarlamasıdır. Bu, tabir caizse, özgürlüğün
fiyatıdır.
İslamcıların
göremediği, böyle tanımlanan özgürlüğün, sabit bir içeriğe sahip, bireylere bir
şeyi dayatan veya onları bir şeyi reddetmeye zorlayan bir değer olmadığı, bir
çerçeve değer teşkil ettiğidir. Liberaller bireyin özgür olmasını, yani kendi
tercihlerini yapma hakkına sahip olmasını ister. Tek tek tercihlerin mahiyeti,
ahlaki değeri ve diğer bireyler tarafından onanması veya kınanması ayrı bir
konudur. Bireyler, özgürlüklerini kullanarak, farklı noktalara uzanabilirler.
Müslüman, Hıristiyan veya ateist olabilirler; hayırseverliği yahut maddî değer
biriktirmeyi hayatlarının amacı hâline getirebilirler; şu veya bu ahlâk kodunu
benimseyebilirler. Bunların hepsi bireylere açık opsiyonlardır ve ne
yapacakları bireylere kalmıştır.
Özgürlük
başka türlü anlaşılabilir mi? Buna yönelik teşebbüsler olmuştur. Bu yüzden
liberaller kendi anlayışlarını negatif, diğerlerini pozitif özgürlük olarak
adlandırmış ve pozitif özgürlüğün birkaç türünden söz etmiştir. Kişinin kendini
Tanrı'ya teslim etmesi, onun buyruklarına uymayı seçmesi (iç veya metafizik
özgürlük) pozitif özgürlüğün bir türüdür. Ancak, bunun mümkün olması negatif
özgürlüğün var olmasına yani kişinin tercih hakkına sahip bulunmasına bağlıdır.
Bir dini bilinçli olarak seçebilmek için önce din seçme özgürlüğünün olması
gerekir. Seçme özgürlüğünün olmadığı, herkesin bir dini seçmeye veya reddetmeye
zorlandığı bir yerde bir dine bağlı olmanın veya bir dini reddetmenin fazla bir
anlamı ve erdemi yoktur.
LİBERALİZMİN
TANRIYA KUL OLMAKLA PROBLEMİ YOK
Liberallerin
anladığı manada özgürlük, dinden önce gelir. İnsan önce özgür olur sonra bir
dini seçer veya seçmez. Özgür olmanın Müslüman veya Hıristiyan olmaktan önce
gelmesi gerektiğini akıl ve mantık da kanıtlamaktadır. Özgür olmak veya olmamak
bir genel insanî durumdur; Müslüman olmak veya olmamak ise bir özgül insanî
durumdur. Nitekim, bir Müslüman İslam'dan vazgeçip Hıristiyan olabilir. Bir
Hıristiyan Hıristiyanlığı terk edip ateizme kayabilir. Bu durumların hepsinde
bireyler genel insanî değer olarak özgürlüklerini muhafaza ederken özgül bazı
değerlerini değiştirirler.
Liberal özgürlük anlayışı bunu mümkün kılar. Buna
karşılık İslam'ı veya Hıristiyanlığı özgürlükle özdeşleştirirseniz (yani bir
pozitif özgürlük türünü negatif özgürlüğün yerine ikame etmeye kalkarsanız)
dinini değiştiren insan özgürlüğünü de kaybetmiş olur. Buradaki mantıksızlık
yeterince açık değil midir?
Bir müminin
kendi dini içinden bir özgürlük tanımı türeterek Allah'a teslimiyetini kuvvetli
ve cazip bir kavramla takviye etmesi sık sık vuku bulan, anlaşılır bir
durumdur. Bu, toplumların sağlıklı olmasına da katkıda bulunur. Ancak, iş
burada bırakılmayıp siyasi sistemi bu kavram etrafında şekillendirmeye
uzatılırsa durum değişir. İç özgürlük kavramını siyasi çerçevenin kurucusu
olarak asıl özgürlük kavramının yerine ikame etmeye yeltenmek çoğulcu bir
toplumda aynı inançta olmayanlara veya aynı inancı farklı okuyanlara savaş ilan
etmek anlamına gelir. Bu yüzden, liberal özgürlük anlayışı genel ve barışçı,
İslamcıların özgürlük anlayışı sekteryen ve savaşçıdır. Öyle ya, bir Sünnî
özgürlük yorumu meselâ Kemalistlere, Alevilere, gayrimüslimlere, ateistlere,
agnostiklere, deistlere nasıl kabul ettirilebilir? Böyle bir anlayış, barışçı
bir ortak yaşama çerçevesini nasıl tesis edebilir? Tekil bireyleri ait
sayıldıkları grupların tahakküm ve zorbalığından nasıl koruyabilir?
Liberal özgürlük
anlayışının bireyin Tanrı'ya kul olmayı seçmesiyle bir problemi yoktur. Ama o
insanların insanlara kul olmasına ve insanların Tanrı'ya kul olmaya veya
olmamaya zorlanmasına karşı çıkar. Her siyasî sistem temel bir beşerî mesele
olarak bir özgürlük tanımı yapmak ve siyasî otoriteyi ona göre şekillendirmek
mecburiyetindedir. Yani özgürlük tanımı eninde sonunda siyasî sisteme renk
veren ana faktör olacaktır.
Dinî kaynaklı ve içerikli bir özgürlük tanımını
liberal özgürlük içine onun mümkün kıldığı bir tercih türü olarak yerleştirmek
yerine liberal özgürlüğün yerine ikame etmeye kalkmak felaket yaratabilecek bir
çizgidir. Bu, aslında, ilahî referanslı pozitivizm diyebileceğimiz bir
yaklaşımdır. Sonucu kaçınılmaz olarak ya özgürlük kaybı ya düşük şiddetli savaş
ya da dini despotizmdir.
Liberal özgürlük anlayışı gerek özgürlükleri tesis
edip korumada, gerek toplumsal çatışmaları azaltmada, gerekse despotizmden
kaçmada insanlığın sahip olduğu en mühim araçtır. Nitekim, dindar Müslümanlar
da 28 Şubat sürecindeki zorbalıklara karşı en anlamlı ve etkili mücadeleyi iç
özgürlük değil liberal özgürlük anlayışına dayanarak vermişlerdir. Tersini
düşünen varsa bir adım öne çıksın!
Atilla Yayla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder