30 Mart 2013
NURİYE AKMAN
-Bak şu fotoğrafa. Aklına ilk ne geldi?
-Sonsuzluk.
-Olmaz, içini dolduramazsın.
-Ebediyet desem?
-Farketmez.
-Neden? Ezelden gelip ebede gitmiyor muyuz?
-Evet ama ezel zamanın başlangıcıysa, ebed de sonudur.
-Hımm! Sonsuzluğun sonu olduğunu hiç düşünmemiştim.
-Ebedi hayatın sahibini kayıt altına alabilir misin? Dilerse cenneti de cehennemi de dürüp kaldırır.
-Sonrasına kelime yok yani!
-Dikkat et, “sonra” dediğin anda yine dünya zamanına atıf yapıyorsun.
-Aa seninle de konuşulmuyor! Gelme üstüme.
-Mızıkçılık yok. Ne güzel muhabbet ediyoruz. Hadi bir daha bak şuna. Ne görüyorsun?
-Yolun sonu!
-Bu kadar umutsuz musun?
-Yoo. Adamın durduğu yerde iskele bitiyor da...
-Bitmesin istiyorsun, deniz hep ayağının altında olsun...
-Evet o yüzden de aklıma ilk gelen sonsuzluk oldu. Ama hevesimi kırdın.
-Acele etme. Dünya yuvarlak! Hep aynı yöne gidersek, sonunda başladığımız noktaya varırız.
-Bu fotoğraf için “Denizin balık vaadi” de diyebilirdim.
-Neden “Adamın balık umudu” demedin?
-Çünkü vaat olmasa umut da olmazdı.
-Oo, güzel yanıt.
-Aman efendim, fotoğrafın güzelliğindendir.
-
Peki adam demin söylediğini biliyor mu?
-İçi biliyor da, dışı içinden bibaher.
-O nasıl oluyor?
-Bilen kalbi. Ama beyni kalbine kapalı.
-Kalp ve beyin dış olabilir ancak. Çünkü ikisini de görebiliriz. Hatta ürünlerini de. Duyguları, düşünceleri...
-Sen şimdi nerede bu iç diye soracaksın! En iyisi çıkalım buradan. Bak kırmızı yağmurluk resme ne yakışmış. Sen kal burada. Ben adamın yanına gidiyorum.
-Ama içi-dışı olmayan, kalıba sokulmayacak bir şey götürmen lazım ona.
-Galiba sonsuzluğu şimdi anladım.
-Neymiş?
-Sükût.
-Susss! Balıkları kaçıracaksın.
BALANS AYARI
Bu da Kazakistan’ın nevruz kutlamalarından bir fotoğraf. Cihan Haber Ajansı’ndan Doğan Yıldız Astana’da çekmiş.Bayrama, dansa, neşeye eyvallah da, burada alkışımız fotoğrafın yakaladığı kusursuz dengeye. Çünkü ön planı görkemli yapan, objenin kendisinden çok, arka planın sadeliğidir.
Sahnenin gerisindeki kadınların giysileri gösterişsiz ve salınımları yavaş olmasa, ön plandaki kadın bu denli görkemli görünmeyecekti bize, dansının ritmini böylesine güçlü hissedemeyecektik. Herşeyin zengin bir görsellik sergilediği bir ortamda çok az şey görülebilir.
Göz, hangisini seçeceğini şaşırıp birinden ötekine kayar, sonunda yorulur ve kapanır.
Adalet, eşitlikten geçmiyor öyleyse.
Herşey o an itibarıyla çok değerli. Nesneler ve olaylar kavrayamayacağımız bambaşka bir düzen içinde sıralanıyor. Ben, başkasına fon olurken değerimden bir şey yitirmiyorum. Çünkü başkası da bana fon olarak, görsellik değerimi yükseltiyor.
Durdum ve bir kez daha baktım fotoğrafa. Genç kadın, kırmızı yerine pembe boyasaydı dudağını keşke dedim, kurdelenin pembesinden seçseydi rujunu...
Biri duyup yanıma geldi, ne pembesinden bahsediyorsun diye sordu. Kazak güzelini gösterdim ona. Dedi ki: “Kurdele değil, alev onlar. Kadın yanıyor. Dansı, ateşten kurtulmak için...”
ATEŞİN GÖZÜNE TOPRAK AT
Ateş yakıp üstünden atlamak, baharı takvime bağlayanların harcıdır, bunu neden yaptıklarını düşünmez, bir geleneği sürdürmekle yetinirler.
Ateş, şenliğin sembolüdür onlara, kışı yani zoru geride bırakmanın...
Haliyle mutludurlar. Fakat neşelerine is sinmiştir.
Duman kokar nefesleri. Üstünden atladıkları ateş içlerinde yanmaya devam eder. Beklentilerinin aksine yeni olmaz günleri...
Takvimler hangi mevsimi gösterirse göstersin, kalpleri hep ılık ve çiçekli olanlar vardır bir de. Bu hale gelinceye kadar ateşin gözüne toprak atıp kendi tabiatlarından ateşi kovmuşlardır.
Tabii ateşin en yakın dostu havayı da. Kızıl dişleriyle ısırmazlar artık özlerini; savurup hırpalamazlar o kutsal emaneti. Suyla emzirirler gönül bebeklerini.
Bu her dem baharda duranlar, ışığına aldanmazlar ateşin; bilirler ki içi kömür karasıdır. Topraksa görünür karanlığında ışığın binbir rengini saklar. Ebu Turab’ın dostlarıdır onlar, toprağın babasının...
Göğe topraktan çıkıldığını öğrenmişlerdir. Ateşin altına bin ton odun atsalar, kendi semalarında yükselemezler de, başlarını toprağa gömercesine eğdiklerinde nur kesilirler...
http://www.zaman.com.tr/aktuel_suk-t_2071633.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder